17 Ağustos Depreminde 3 gün enkaz altında kalan ve çıktığında hem ayaklarını hem yakınlarını kaybeden Ufuk Koçak Aralık sayımızın konuğu. Korkularının üzerine gidip zorlukları başaran, “Engelli birey yoktur, engellenen birey vardır.” deyip hayallerine koşan ve başaran Ufuk Koçak ile yaşamından, sanal dünyadan ve hayata dair birçok şeyden konuştuk.
Merhabalar Ufuk Bey, sizi tanımayanlar için biraz kendinizden bahseder misiniz?
Kendimden değil aslından yaşam felsefemden bahsetmeyi her zaman tercih etmişimdir. Adet yerini bulsun diye başlayalım. 1976 yılında Kars’ta doğmuş, evli ve bir çocuk babasıyım. Çok küçük yaşlarda geldiğimiz Gölcük’te hala yaşamaktayım. Malum 17 Ağustos Depremi birçoğumuzu olduğu gibi beni de ciddi anlamda etkiledi.
Üç gün kaldığım enkazın altında ayaklarımı ve birçok yakınımı bırakıp çıktım.
“Hayata onu yaşamayı bilen cesur insanlarındır” dedim ve nakış işler gibi hayatımı yeniden işlemeye başladım. İki tane dünya serbest dalış rekorum, “Sınırsız” isminde bir kitabım ve asla pes etmeyen irademle dolu dolu yaşama umudum var.
Adına yaşamak dediğimiz şeyin içerisine mutlaka bir şeyler koymamız gerektiğini söylüyorsunuz. Siz yaşamınızın içerisine neler sığdırdınız?
Nefes alıp vermek ölmemek için yapılan bir şey zaten istesek de istemesek de bunu yapıyoruz ama “yaşamak” kelimesini yazınca bile huzur doluyor insanın içi. Anlamlandırmak, an’ı anlamlı kılmak... Bana gelecek olursak her an’ı anlamlı kılmaya çalıştım. Memleketimizin birçok yerlerine gittim, yeni yeni insanlar tanıdım. Dünyanın en uzun ve en zor yolları arasında bilinen 508 km Antik Likya yolunu yürüdüm. Tahtalı Dağı zirvesine tırmandım. Ülkemin her denizinde suyun altına dalışlar yaptım, rüzgâr içtim (yelken, rüzgâr sörfü), elimden geldiğince ağaç diktim ve en çok da yaşadığıma şükrettim.
Bildiğimiz bütün bu ötekileştirmelerinin, ayırışların arkasında hepimiz sadece insan değil miyiz?
Tanım (insan) bu kadar netken başka bir tanımlamaya gerek yoktur.
"Engelli birey yoktur, engellenen birey vardır" sözünüz çok güzel. Ülkemizde ötekileştirilen bireyler hakkında ne düşünüyorsunuz?
Engelli olan; kaldırımlar, yollar, toplu taşıma araçları, mimari yapılar ve yüreğinde sevgi taşımayan insanlardır. Bu sebepten dolayı engelli değil, engellenen olarak hitap ediyorum. Ötekileştirme konusuna gelince bir insanı diğerinden ayıran şey nedir? İnsanın tanımını kriterini kim ya da ne belirler? Bu sorulara net bir cevabınız yoksa insanı din, dil, ırk, cins ve uzuv yoksunluğu var ya da yok olarak neye göre ayırıyoruz? Bildiğimiz bütün bu ötekileştirmelerinin, ayırışların arkasında hepimiz sadece insan değil miyiz? Tanım (insan) bu kadar netken başka bir tanımlamaya gerek yoktur.
“Hayal edebildiğin her şey sana aittir” diyorsunuz. En büyük hayaliniz nedir?
İnsanların hedefleri, beklentileri, kariyer ve makamları değişebilir fakat hayalleri asla değişmez. Hayal etmek sizi içinizdeki size götürür. Şimdilerde kurduğum, peşinden gittiğim ve hazırlandığım hayalim dünyanın en yüksek noktası olan Everest Dağına çıkmaktır.
Yaşadığımız dünyanın içerisinden çıkıp artık sanal dünyada yaşamaya başladık. Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?
İnsan beyni tamamen hayatta kalabilmek üzerine tasarlanmış ve duyuları ile gelişimini hızlandırmış ve tamamlamıştır. Bu yaradılış gereği şehirde yaşamak uygun olmadığından mütevellit mevcut duyularını minimale indirmek zorunda kalmıştır. Peki bu nasıl olmuştur?
Şehirlerde gözümüzü rahatsız edecek o kadar çok şey var ki beyin bunu absorbe (Bir şeyi içine çekerek onun yok olmasına neden olmak) edebilmek için görme yetimizi kısmak zorunda kalıyor. Şehirlerde kulağımızı yani beynimizi rahatsız edecek o kadar çok ses kirliliği var ki beyin yine bu rahatsızlık olgusunu yaşamamak için işitme duyumuzu kısar. Şehirlerde o kadar çok bizleri rahatsız edecek koku var ki yine beyin bu duyuyu kısmak zorunda kalıyor. İşte bu sebeplerden dolayı insani duyularını yitirmiş kuşakların kokusu, tadı, gerçek duyusu ve dokusu olmayan bir dünyaya meyletmesi ve orada yaşama isteği çok doğaldır. Bu durumdan kurtulabilmek için insanın kendi özüne yani varoluş/yaradılışına uygun olan o doğal ortama dönmesi şarttır. Sanal dünya duyularını yitirmeye yüz tutmuş insanlığın aslında hızlı bir şekilde yok oluşuna gidişini hızlandırmaktadır. Sözde insanlık için diye başlayan birçok girişim gibi bu da aslında son hazırlamaktadır.
Kültürümüze ve değerlerimize önem veren birisiniz. Günümüzde eksilen ve yavaşça kaybolan kültürümüz için neler söylemek istersiniz?
Kültürümüze baktığımız zaman saygının, sevginin, bir olmanın o muhteşem dengesini görüyorum. Aslında eksilen muhteşem bir coğrafyanın yaratmış olduğu o muhteşem kültür ve insanı insan kılan o muhteşem geleneklerdir.
Son olarak Grey okuyucuları ile paylaşmak istediğiniz bir şey var mı?
HAYAT ONU YAŞAMAYI BİLEN CESUR İNSANLARINDIR.
İletişim: 0535 106 19 04
Instagram: @ufukkocakofficial
mail: info@ufukkocak.com
www.ufukkocak.com
0 Yorum