Kadınlar toplumlarda asırlardır erkeklerle eşitlik mücadelesi vermektedirler. Ülkemizde de kadın-erkek eşitliği anayasal koruma altındadır. Anayasal korumanın en önemli noktası hukuksal eşitlik ve ayrımcılık yasağıdır. Bu normlar kanunlar aracılığıyla korunmakta ve uygulama alanı bulmaktadır. 2002 yılında yürürlüğe giren Türk Medeni Kanunu toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamaya yönelik bir takım yeni düzenlemeler getirmiştir. Kadın ve erkeğin evlenebilme yaşın belirlenirken cinsiyetler arası fark gözetilmemesi, ataerkil bir sosyal yapının ürünü olan erkeğin “aile reisi” kavramının son bulması ve edinilmiş mallara katılma rejiminin getirilmesi ile kadınların toplum ve aile içindeki hakları korunmaya alınmıştır.
Her ne kadar hukuksal düzenlemeler ile kadınlar korunmaya çalışılsa da kişilerin sosyoekonomik ve kültürel durumuna bakılmaksızın kadına karşı şiddet ve kadın cinayetleri ülkemizin bir gerçeğidir. Kadına karşı şiddet fiziksel, psikolojik ve cinsel olabilir. Bu kapsamda İstanbul Sözleşmesi’ne ev sahipliği yapan Türkiye, 2012 yılında 6284 sayılı “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun”u çıkararak kadına karşı şiddeti önlemeye yönelik somut adımlar atmıştır. Bu kanunun amacı şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan kadınların, çocukların, aile bireylerinin ve tek taraflı ısrarlı takip mağduru olan kişilerin korunması ve bu kişilere yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla alınacak tedbirlere ilişkin usul ve esasları düzenlenmesidir. Bu kanun kapsamında şiddet mağduru kişi, mülki amirden veya hâkimden kendisini korumaya yönelik bazı koruyucu tedbir taleplerinde bulunabilecektir. Bunlar ortak yaşanan konutun korunan kişiye tahsis edilmesi, şiddete başvuran kişinin konuttan uzaklaştırılması, korunan kişiye ve bu kişinin bulunduğu konuta, okula, işyerine yaklaşılmaması gibi tedbirler olabilir. Uygulamada örneğin, şiddet mağduru olan kişi polisi aradığında polis en kısa zamanda müdahale ederek önce şiddete maruz kalan kişiyi hastaneye götürür, muayenesini yaptırır, darp raporu düzenlenmesini sağlar. Ardından karakolda kendisinin ve şiddeti uygulayan kişinin ifadesi alındıktan sonra emniyet tarafından hemen o anda uzaklaştırma kararı verilir. Verilen tedbir kararı en fazla her ne kadar hukuksal düzenlemeler ile kadınlar korunmaya çalışılsa da kişilerin sosyoekonomik ve kültürel durumuna 6 aylıktır. Bu süre sonrasında şiddet ya da şiddete uğrama tehlikesi devam ediyorsa tedbirlerin aynen devam etmesine karar verilebilir. Ancak bu durumda şiddete uğrayan kişi tedbir süresinin dolmasından önce başvuruda bulunmalıdır. Başvuru merci; kolluk (polis, jandarma) değil, Aile Mahkemesi’dir. Tedbir kararına uyulmaması durumunda hâkim kararıyla kişi 3 günden 10 güne kadar zorlama hapsinde tutulur. Karara ihlalin her tekrarında ise bu süre 15 günden 30 güne uzatılır.
Kadına karşı şiddetin bir de cezai boyutu vardır. Her ne kadar kadına karşı şiddet yalnızca evlilik birliği içinde gerçekleşmese de Türk Ceza Kanunu bazı suçların eşe karşı işlenmesi durumunda daha fazla ceza öngörmüştür. Kasten yaralama suçunun eşe karşı işlenmesi durumunda şikâyet aranmaksızın verilecek ceza yarı oranında arttırılır. Anayasada ve Türk Ceza Kanunu’nda yasaklanan “eziyet” bir kimsenin vücut bütünlüğünün ve ruh sağlığının bozulması anlamına gelmekte olup bu suçun eşe karşı işlenmesi ağırlaştırıcı sebep olarak düzenlenmiştir. Kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma suçunda da bu suçun eşe yönelik işlenmesi nitelikli hâl kapsamındadır.
KADINLARIN KORUNMASI, KADIN-ERKEK EŞİTLİĞİNİN SAĞLANMASI YALNIZCA KADINLARIN DEĞİL TÜM TOPLUMUN YARARINADIR. KANUNDAKİ DÜZENLEME İLE HERKES ŞİDDET VEYA ŞİDDET UYGULANMA TEHLİKESİNİN VARLIĞI HALİNDE BU DURUMU RESMİ MAKAM VE MERCİLERE İHBAR EDEBİLİR.
Evlilik içinde kadına yönelik şiddetin fiziksel ve psikolojik boyutunun yanı sıra cinsel boyutu da olabilir. Eski kanun döneminde, kadına eşini cinsel yönden tatmin etmesi görevinin yüklenmesi ile adeta obje yerine konulması gibi primitif düşünce tarzının ürünü olarak erkeğin kadını cinsel ilişkiye zorlaması cezasız bırakılmaktaydı. Yeni kanun ile bu çağ dışı uygulama kalkarak eşin cinsel ilişkiye zorlaması cinsel saldırı suçunu oluşturacak olup şiddete maruz kalan kişinin şikâyeti ile bu suç için soruşturma ve kovuşturma yapılabilir. Kadınların korunması, kadın - erkek eşitliğinin sağlanması yalnızca kadınların değil tüm toplumun yararınadır. Kanundaki düzenleme ile herkes şiddet veya şiddet uygulanma tehlikesinin varlığı halinde bu durumu resmi makam ve mercilere ihbar edebilir. Bu bağlamda kolektif bilincin oluşturulması ve farkındalık yaratılması herkesin görevidir. Kadına karşı şiddet büyük oranda eş, eski eş veya eski partner tarafından uygulanmaktadır. Ancak sahiplenmeden ve metalaştırmadan sevmenin toplumca benimsenmesi ile şiddetin önüne geçilebilir. Sevgiyi ve güveni ilişkinin temeline oturtarak, ayrılmanın da birleşmek kadar doğal olduğunun farkındalığında olarak kadına karşı şiddeti konuşmayacağımız 8 Martlara ulaşabiliriz.
8 Mart Dünya Kadınlar Günümüz Kutlu Olsun.
Av. Aslı Çavuşoğlu
0 Yorum