ANKARA ÜNİVERSİTESİ KİMYA MÜHENDİSLİĞİ

AKABİNDE İSTANBUL’DA HAYALİNDEKİ MESLEK OLAN ECZACILIK FAKÜLTESİNDEN MEZUN OLAN ŞEHRİMİZİN GENÇ VE BAŞARILI ECZACILARINDAN ÖZGE UYGUN İLE KEYİFLİ AYNI ZAMANDA OLDUKÇA BİLGİLENDİRİCİ BİR SOHBET GERÇEKLEŞTİRDİK. ÖZGE HANIM, DEĞERLİ GREY OKURLARI İÇİN GÜNDEMDE OLAN VE ÇOKÇA MERAK EDİLEN “KOLAJEN” HAKKINDA DETAYLİ BİLGİLER VERDİ.

Son yılların popüler takviyelerinden olan kolajenler, insan vücudunda kemikler, deri, kaslar ve daha pek çok doku ve organın yapısında yüksek oranda yer alan bir protein türüdür. Vücuttaki tüm proteinlerin yaklaşık olarak üçte birini oluşturur. Yapısal olarak üç peptid zincirinin birbirine sarılmasıyla oluşan üçlü heliks denilen yapıların sıkıca birbirine paketlenmesi ile oluşur. Heliks yapısındaki her üç aminoasitten biri glisindir. Özellikle bağ dokunun yapısında bol miktarda bulunan kolajen, kısaca söyleyecek olursak hücre ve dokuların bir arada tutulmasını sağlar.

Kolajenin, cilde esneklik vermesi, cilt elastikiyetini arttırması ve saç, tırnakları güçlendirmesinin yanı sıra aynı zamanda iskelet ve kas sağlığı üzerinde de çok önemli etkileri vardır. Vücudumuzda kolajen üretimi 25 yaşına kadar artma eğiliminde iken 25 yaştan sonra bu üretim azalmaya başlar. Özellikle kadınlarda menopoz dönemi ile beraber her yıl kolajen üretimi önemli oranda azalır. Kolajenin vücutta azalmasının sebebi yalnızca ilerleyen yaş değil aynı zamanda, sigara kullanımı, UV ışınlarına maruz kalma, dengesiz beslenme ve yetersiz protein alımıdır. Kolajen kaybı sonucunda deri esnekliğini, parlaklığını ve yumuşaklığını kaybeder, donuklaşır, kırışır ve kahverengi lekeler başta olmak üzere renk değişiklikleri oluşur. Bu azalma sonucu cilt giderek sarkar, elastikiyetini kaybeder ve kırışık bir görünüme sahip olur. Kolajen sentezinin azalması sonucu benzer bir durum da, bağ doku ve kıkırdaklar için geçerlidir. Bağ doku ve kıkırdaklar esnekliğini kaybeder ve osteoporoz, romatizma başta olmak üzere çeşitli rahatsızlıklar meydana gelir. Ciltte ve eklemlerde görülen kolajen üretiminin azalmasının yarattığı hasarları onarmak için ise günümüzde kolajen takviyelerini sıklıkla kullanmaktayız. Peki bu takviyeleri birbirinden nasıl ayıracağız ve bizim için uygun olanı nasıl seçeceğiz?

KOLAJEN

TİPLERİ

Vücutta 28 farklı tipte kolajen molekülü vardır. Hepsinin temel görevi bağ dokusunu desteklemek olsa da her birinin özelleşmiş görevleri vardır. En yaygın olarak bulunan kolajenler; tip 1, 2, 3'tür.

Tip 1 kolajen: Vücutta bulunan kolajenin %90’ı Tip 1 kolajendir.
Bu kolajen tipi çok sıkı şekilde paketlenmiş kolajen liflerinden oluşur ve en çok cildimizde bulunur. Cilt dışında da kemik ve tendonlar da bulunur.

Tip 2 kolajen: Bu tip kolajen genel olarak eklem kıkırdağında bolca bulunur.
Tip 3 kolajen: Organların, arterlerin ve kasların yapısında bol miktarda yer alır.

Piyasada bulunan kolajen takviyelerinin içeriğinde ise genel olarak ya bu üç tip kolajeni beraber ya da tek bir kolajeni görmekteyiz. Cilt sağlığı için hazırlanmış olan ürünlerde genelde sadece tip 1, hem cilt hem de eklem sağlığı için olan ürünlerde tip 1, 2 ve 3, sadece eklem sağlığı için olan ürünlerde ise tip 2 kolajen bulunur.Kolajen takviyesi seçerken dikkat etmemiz gereken özellikler; Kolajenin molekül ağırlığı, vücutta emilebilmesi için ortalama olarak 2000-5000 Dalton aralığında olmalıdır. Bu aralıkta, sindirimi ve biyoyararlılığı oldukça yüksektir. Piyasada satışta olan kolajen takviyelerini incelediğinizde ürünlerin içeriğinde 2000 dalton ağırlığında bulunan kolajen, hidrolize kolajen veya diğer bir ismiyle kolajen peptit olarak adlandırılır. Kolajen hidrolizatı (kolajen peptit), hayvan deri ve kemiklerinden elde edilen kolajen proteinlerinin enzimatik veya asidik hidroliz yolla parçalanması sonucu oluşan suda çözünür formdaki daha küçük yapıda elde edilen kolajen molekülüdür. Bu şekilde vücutta emilebilen uygun molekül büyüklüğüne getirilen kolajen ancak takviyelerde kullanılabilir.

Kolajenin elde edildiği hayvansal kaynaklar da kolajeni seçerken dikkat ettiğimiz diğer bir önemli husustur. Piyasada gördüğümüz kolajenler ya sığır kaynaklı ya da balık kaynaklı kolajen tipidir. Her iki kolajende 20 farklı amino asit içerir. Amino asit içerikleri ve oranları yaklaşık olarak benzerdir. Klinik olarak vücutta benzer etkiler gösterseler de sığır kolajenleri genel olarak tip 1 ve tip 2 kolajeni, balık kolajeni ise daha çok tip 1 kolajenden oluşur. Yapılan çalışmalarda balık kaynaklı kolajen hidrolizatının, sığır kaynaklı kolajen hidrolizatına göre biyoyararlanımının daha yüksek olduğunu gösterir. Ancak sığır kolajeni temini daha kolay olduğu için genel olarak daha ucuzdur. Sığır kolajeni ayrıca; kolajenin yapısında bulunan pek çok amino asitten biri olan hidroksiprolin amino asidini balık kolajenine göre çok daha yüksek oranda içerir. Hidroksiprolin, insan vücudunda sadece kolajende bulunan bir amino asittir ve kemiklerde bolca bulunur. Bu sebeple eklem sağlığı açısından bir kolajen tercih edeceksek sığır kaynaklı olması bizim avantajımıza olacaktır.

Kolajen takviyelerinden istenilen etkiyi görebilmek için kullanılması gereken optimum süre de yine bilimsel çalışmalar ile belirlenmiştir. Araştırmaların çoğu ortalama 2 ayın sonunda kullanıcının kolajenin etkinliğini hissedeceğini, 3 ayın sonunda ise özellikle cildin yapısı, elastikiyeti, nemlenmesi ve cilt sıkılığında ve aynı zamanda eklem sağlığında gözle görülür belirgin bir iyileşmenin olduğunu ortaya koyuyor.

Peki kullanacağımız takviye kaç mg kolajen içermeli; yapılan klinik çalışmalarda hidrolize kolajenin olumlu etkilerinden yararlanmak için düzenli ve günlük önerilen kullanım dozu 10g olarak belirtilmiştir. Ancak bu şekilde düzenli kullanılan bir takviyenin
eklem, kemik ve cilt sağlığı üzerindeki etkilerinden söz etmek mümkün.

Piyasada var olan pek çok takviye içerisinde kolajen hidrolizatının yanı sıra C vitamini, glutatyon, biotin, hyaluronik asit vb. çeşitli antioksidan ve vitamin gruplarını görmek mümkün. Bu içerikler olmazsa olmaz içerikler olmasa da aldığınız takviyenin etkisini maksimize ettiği kanıtlanmıştır. Özellikle C vitaminin, kolajen sentezini tetiklediği ve kolajenin parçalanmasını önlediği bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Hyaluronik asit ise; cildin su tutma kapasitesini artırarak cildin nemli kalmasını sağlar, cilt elastikiyetini koruyan ciltte ve eklemlerde bulunan bir maddedir. İlave edilen bir diğer önemli maddelerden biri de glutatyondur. Glutatyon, var olan en güçlü antioksidan maddelerden biri olarak serbest radikallerle savaşarak cilt sağlığına ciddi katkılar sunarken bir yandan da cilt beyazlatma etkisine sahiptir. Bu nedenle özellikle ciltte leke problemi olanlar glutatyon içeren bir kolajen takviyesi tercih edebilir.

Son olarak piyasada var olan kolajen

Son yılların popüler takviyelerinden olan kolajenler, insan vücudunda kemikler, deri, kaslar ve daha pek çok doku ve organın yapısında yüksek oranda yer alan bir protein türüdür. Vücuttaki tüm proteinlerin yaklaşık olarak üçte birini oluşturur. Yapısal olarak üç peptid zincirinin birbirine sarılmasıyla oluşan üçlü heliks denilen yapıların sıkıca birbirine paketlenmesi ile oluşur. Heliks yapısındaki her üç aminoasitten biri glisindir. Özellikle bağ dokunun yapısında bol miktarda bulunan kolajen, kısaca söyleyecek olursak hücre ve dokuların bir arada tutulmasını sağlar.

Kolajenin, cilde esneklik vermesi, cilt elastikiyetini arttırması ve saç, tırnakları güçlendirmesinin yanı sıra aynı zamanda iskelet ve kas sağlığı üzerinde de çok önemli etkileri vardır. Vücudumuzda kolajen üretimi 25 yaşına kadar artma eğiliminde iken 25 yaştan sonra bu üretim azalmaya başlar. Özellikle kadınlarda menopoz dönemi ile beraber her yıl kolajen üretimi önemli oranda azalır. Kolajenin vücutta azalmasının sebebi yalnızca ilerleyen yaş değil aynı zamanda, sigara kullanımı, UV ışınlarına maruz kalma, dengesiz beslenme ve yetersiz protein alımıdır. Kolajen kaybı sonucunda deri esnekliğini, parlaklığını ve yumuşaklığını kaybeder, donuklaşır, kırışır ve kahverengi lekeler başta olmak üzere renk değişiklikleri oluşur. Bu azalma sonucu cilt giderek sarkar, elastikiyetini kaybeder ve kırışık bir görünüme sahip olur. Kolajen sentezinin azalması sonucu benzer bir durum da, bağ doku ve kıkırdaklar için geçerlidir. Bağ doku ve kıkırdaklar esnekliğini kaybeder ve osteoporoz, romatizma başta olmak üzere çeşitli rahatsızlıklar meydana gelir. Ciltte ve eklemlerde görülen kolajen üretiminin azalmasının yarattığı hasarları onarmak için ise günümüzde kolajen takviyelerini sıklıkla kullanmaktayız. Peki bu takviyeleri birbirinden nasıl ayıracağız ve bizim için uygun olanı nasıl seçeceğiz?

KOLAJEN

TİPLERİ

Vücutta 28 farklı tipte kolajen molekülü vardır. Hepsinin temel görevi bağ dokusunu desteklemek olsa da her birinin özelleşmiş görevleri vardır. En yaygın olarak bulunan kolajenler; tip 1, 2, 3'tür.

Tip 1 kolajen: Vücutta bulunan kolajenin %90’ı Tip 1 kolajendir.
Bu kolajen tipi çok sıkı şekilde paketlenmiş kolajen liflerinden oluşur ve en çok cildimizde bulunur. Cilt dışında da kemik ve tendonlar da bulunur.

Tip 2 kolajen: Bu tip kolajen genel olarak eklem kıkırdağında bolca bulunur.
Tip 3 kolajen: Organların, arterlerin ve kasların yapısında bol miktarda yer alır.

Piyasada bulunan kolajen takviyelerinin içeriğinde ise genel olarak ya bu üç tip kolajeni beraber ya da tek bir kolajeni görmekteyiz. Cilt sağlığı için hazırlanmış olan ürünlerde genelde sadece tip 1, hem cilt hem de eklem sağlığı için olan ürünlerde tip 1, 2 ve 3, sadece eklem sağlığı için olan ürünlerde ise tip 2 kolajen bulunur.

Kolajen takviyesi seçerken dikkat etmemiz gereken özellikler; Kolajenin molekül ağırlığı, vücutta emilebilmesi için ortalama olarak 2000-5000 Dalton aralığında olmalıdır. Bu aralıkta, sindirimi ve biyoyararlılığı oldukça yüksektir. Piyasada satışta olan kolajen takviyelerini incelediğinizde ürünlerin içeriğinde 2000 dalton ağırlığında bulunan kolajen, hidrolize kolajen veya diğer bir ismiyle kolajen peptit olarak adlandırılır. Kolajen hidrolizatı (kolajen peptit), hayvan deri ve kemiklerinden elde edilen kolajen proteinlerinin enzimatik veya asidik hidroliz yolla parçalanması sonucu oluşan suda çözünür formdaki daha küçük yapıda elde edilen kolajen molekülüdür. Bu şekilde vücutta emilebilen uygun molekül büyüklüğüne getirilen kolajen ancak takviyelerde kullanılabilir.

Kolajenin elde edildiği hayvansal kaynaklar da kolajeni seçerken dikkat ettiğimiz diğer bir önemli husustur. Piyasada gördüğümüz kolajenler ya sığır kaynaklı ya da balık kaynaklı kolajen tipidir. Her iki kolajende 20 farklı amino asit içerir. Amino asit içerikleri ve oranları yaklaşık olarak benzerdir. Klinik olarak vücutta benzer etkiler gösterseler de sığır kolajenleri genel olarak tip 1 ve tip 2 kolajeni, balık kolajeni ise daha çok tip 1 kolajenden oluşur. Yapılan çalışmalarda balık kaynaklı kolajen hidrolizatının, sığır kaynaklı kolajen hidrolizatına göre biyoyararlanımının daha yüksek olduğunu gösterir. Ancak sığır kolajeni temini daha kolay olduğu için genel olarak daha ucuzdur. Sığır kolajeni ayrıca; kolajenin yapısında bulunan pek çok amino asitten biri olan hidroksiprolin amino asidini balık kolajenine göre çok daha yüksek oranda içerir. Hidroksiprolin, insan vücudunda sadece kolajende bulunan bir amino asittir ve kemiklerde bolca bulunur. Bu sebeple eklem sağlığı açısından bir kolajen tercih edeceksek sığır kaynaklı olması bizim avantajımıza olacaktır.

Kolajen takviyelerinden istenilen etkiyi görebilmek için kullanılması gereken optimum süre de yine bilimsel çalışmalar ile belirlenmiştir. Araştırmaların çoğu ortalama 2 ayın sonunda kullanıcının kolajenin etkinliğini hissedeceğini, 3 ayın sonunda ise özellikle cildin yapısı, elastikiyeti, nemlenmesi ve cilt sıkılığında ve aynı zamanda eklem sağlığında gözle görülür belirgin bir iyileşmenin olduğunu ortaya koyuyor.

Peki kullanacağımız takviye kaç mg kolajen içermeli; yapılan klinik çalışmalarda hidrolize kolajenin olumlu etkilerinden yararlanmak için düzenli ve günlük önerilen kullanım dozu 10g olarak belirtilmiştir. Ancak bu şekilde düzenli kullanılan bir takviyenin eklem, kemik ve cilt sağlığı üzerindeki etkilerinden söz etmek mümkün.

Piyasada var olan pek çok takviye içerisinde kolajen hidrolizatının yanı sıra C vitamini, glutatyon, biotin, hyaluronik asit vb. çeşitli antioksidan ve vitamin gruplarını görmek mümkün. Bu içerikler olmazsa olmaz içerikler olmasa da aldığınız takviyenin etkisini maksimize ettiği kanıtlanmıştır. Özellikle C vitaminin, kolajen sentezini tetiklediği ve kolajenin parçalanmasını önlediği bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Hyaluronik asit ise; cildin su tutma kapasitesini artırarak cildin nemli kalmasını sağlar, cilt elastikiyetini koruyan ciltte ve eklemlerde bulunan bir maddedir. İlave edilen bir diğer önemli maddelerden biri de glutatyondur. Glutatyon, var olan en güçlü antioksidan maddelerden biri olarak serbest radikallerle savaşarak cilt sağlığına ciddi katkılar sunarken bir yandan da cilt beyazlatma etkisine sahiptir. Bu nedenle özellikle ciltte leke problemi olanlar glutatyon içeren bir kolajen takviyesi tercih edebilir.

Son olarak piyasada var olan kolajen takviyelerinden, var olan formlardan hangisini tercih etmeliyiz?

Kolajenin oral yoluyla alımında emilimi değişmemekle birlikte; tablet formları mg olarak daha düşük dozda kolajen içerdiğinden dolayı ilk kullanımda etkinlik açısından sıvı ya da toz formda olan kolajen takviyesinin kullanımı önerilmektedir. Daha sonra idame dönemlerde ise tablet kullanımı tercih edilebilir. Ancak daha genç yaşta olan kullanıcılarda ihtiyaç daha az olacağından tablet formları da tercih edebilir. takviyelerinden, var olan formlardan hangisini tercih etmeliyiz?

Kolajenin oral yoluyla alımında emilimi değişmemekle birlikte; tablet formları mg olarak daha düşük dozda kolajen içerdiğinden dolayı ilk kullanımda etkinlik açısından sıvı ya da toz formda olan kolajen takviyesinin kullanımı önerilmektedir. Daha sonra idame dönemlerde ise tablet kullanımı tercih edilebilir. Ancak daha genç yaşta olan kullanıcılarda ihtiyaç daha az olacağından tablet formları da tercih edebilir.

0 Yorum

Yorum Alanı

Lütfen gerekli Alanları Doldurunuz *