DİLŞAH DEMİR... ADINI “CELAL İLE CEREN” FİLMİNDE, CEREN’İN ÇILGIN VE BİR O KADAR DA EĞLENCELİ ARKADAŞI “GÖZDE” OLARAK DUYDUĞUMUZ AMA GEÇMİŞİNDE GÜZEL SANATLAR FAKÜLTESİNİN HAVASI VE TİYATRO SAHNELERİNİN TOZU OLAN, GELECEĞİ PARLAK BİR OYUNCU.

DİLŞAH’LA, SİZ DEĞERLİ GREY OKUYUCULARI İÇİN KEYİFLİ BİR SOHBET GERÇEKLEŞTİRDİK. HAYDİ O ZAMAN KAHVELERİ ALIN, KOLTUĞUNUZA KURULUN, KEYİFLE...

Dilşah Hanım merhabalar, sizi yer aldığınız projelerden ve sahne aldığınız oyunlardan takip ediyoruz; ancak detaylı olarak bilmeyenler için bu yola giriş hikayenizi bir de sizden kısaca dinleyebilir miyiz?
Merhaba, KOÜ Güzel Sanatlar Fakültesi’nde, Grafik Tasarım Bölümü’nde okuyordum. Okulumuzun tiyatro kulübünün olmadığını öğrenince İzmit Belediyesi’nin verdiği tiyatro kursuna yazıldım. Tiyatro vardı fakat çalışmak için yeterli koşullar yoktu. Sınıfın yarısından çoğu belediyeden belge almak adına katılım gösteriyordu. Sonunda işini severek yapan öğretmenimiz bu koşullara dayanamayıp istifa etti ve kurs kapandı. Ben de okulumu bitirdikten sonra tiyatro yapmaya karar verdim. Okul biter bitmez İstanbul’a yerleştim ve Tiyatro Kılçık’ta asistanlık yapmaya başladım.

Sınava giriş yaşımın geçtiğini düşünüp ne yazık ki hiçbir konservatuar sınavına girmedim. Hem çalışmak hem de eğitim almak istediğim için konservatuvar eğitimi veren 4 yıllık Pera Güzel Sanatlar Akademisi’ni seçtim. Gündüzleri grafik tasarım yapıyor, akşamları da tiyatro eğitimi alıyordum. Burayı bitirdikten sonra Kadir Has Üniversitesi, Film ve Drama Bölümü’nde oyunculuk üzerine yüksek lisans yaptım.

Yıllarca izlediğim filmlerin ve duyduğum birtakım hikayelerin sonucunda kafamın içinde oluşturduğum marjinal insanı yaşamak, o olmak istiyordum.

Güzel Sanatlar Fakültesi geçmişiniz var, bu geçmişin sahne sanatlarında size katkısı oldu mu?
Olabilirdi ama kendimin ve aldığım eğitimin farkında olamayacak kadar özgürlüğe, arkadaşlığa, heyecana düşkündüm. Yıllarca izlediğim filmlerin ve duyduğum birtakım hikayelerin sonucunda kafamın içinde oluşturduğum marjinal insanı yaşamak, o olmak istiyordum. O yüzden derslerin faydasını hayatımın oyunculuk alanına yansıtamadım. Aylaklık işte!

İlk oynadığınız oyun hangisiydi, hala tiyatroya devam ediyor musunuz?
İlk oynadığım profesyonel tiyatro oyunu, “İstanbul Portreleri” ydi. Oyun, İstanbul’da yaşayan 8 farklı kadının hayatlarını anlatan bireysel performansların bir araya gelmesinden oluşuyordu. Yönetmenimiz Belçikalı'ydı. O oyunla Almanya’ya turneye gitmiştik. Benim için büyük bir şanstı. Son 2 yıldır tiyatroda oynamıyorum ama önümüzdeki senelerde oynamak isterim.

Sinema, dizi ve tiyatro üçlüsü arasında kendinize en yakın bulduğunuz hangisi, nedeninden bize biraz bahsedebilir misiniz?
Kamera önünde olmayı daha çok istiyorum. Tekrar etme lüksüne sahip olmak benim için büyük bir avantaj ama tiyatroda öyle bir şansın yok. Kamera önünün zorluğunu da seviyorum; oynarken rolüne odaklanmanın yanı sıra birçok teknik detayın da üstesinden gelmen gerekiyor.

Şahan Gökbakar’ın projelerinde yer aldınız ve ortaya oldukça da keyifli işler çıkardınız. Peki kendisi ile yolunuz nasıl kesişti?
Ajansım aracılığıyla Celal ile Ceren filmi için audition vermiştim. Sonra yönetmen görüşmesine çağrıldım. Şahan ve Togan Gökbakar ile görüştük, karşılıklı doğaçlamalar yaptık. Sonra da “Gözde” karakterini canlandırdım işte. Benim için gerçekten önemli ve güzel bir deneyimdi. Daha sonra da Zengo filmi için aradılar ve yine aramızda küçük 1-2 doğaçlama yaptıktan sonra “Fazilet” rolünü aldım.

Malum tüm dünya zorlu bir dönemden geçiyor. Dileğimiz bu dönemi en az hasarla atlatmak... Siz pandemide neler yaptınız ve bu süreci nasıl değerlendirdiniz?
Biz, arkadaşlarla aramızda 1. pandemi ve 2. pandemi şeklinde ayırdık. 1. pandemide yani ilk karantina zamanlarında 3 ay ailemle birlikteydim. Uzun zamandır yapmak istediklerimi bir bir yaptım. Mesela kendime bir kitap listesi çıkardım; normal zamanda asla okumaya vakit ayıramayacağım, not ala ala, araştıra araştıra okuyacağım kitaplar... Hepsini güzelce okudum. Basgitara başladım, hâlâ çalıyorum. Kafamda bir proje vardı, onu yürürlüğe geçirdim ve 2. pandemide uyguladım. Çevremde düzineyle köpek var.

Bol bol onlarla ilgilendim. Mesela, garip bir şekilde film izleyemedim. Birçok tiyatro oyunu ve performans internette ücretsiz bir şekilde gösterildi, hiçbirini tamamlayamadım. 2. pandemi döneminde ise evime, Kadıköy’e, döndüm. Arkadaşlarımla parkta buluştum, bol bol yürüdüm. Uzun zamandır yapmak isteyip de yapmadığım şeylerin aslında yapmak istemediğim şeyler olduğunu fark ettim. İlk duyulduğunda kulağa komik gelebilir ama benim için bu önemli bir ayrım oldu; çünkü zamanında istemediğim halde zorla kendime yaptırdığım ve fazlasıyla vakit harcadığım çok şey oldu. Bunları fark etmek önemli!

Son olarak tamamen geniş ve sonsuz düşünerek geçmişten ya da günümüzden biriyle tiyatro veya kamera önünü paylaşabilecek olsanız bu sahneyi kiminle paylaşmak isterdiniz?
Isabelle Huppert, Léa Seydoux, Marlon Brando, John Malkovich, Heath Ledger ile kamera önünde olmayı çok isterdim.
Bu yönetmenlerle de çalışmak isterim: Chan-wook Park, Michael Haneke, Jim Jarmusch, Xavier Dolan, Emir Kusturica, Joel & Ethan Coen.

Instagram: @dilsahdemir

 

1 Yorum

  1. Genellikle komedi alanında tanınan, ama ağır bir dramada da ters köşe yapabileceğine çok inandığım; yıllardır hazırlandığım sinema filmimin baş kahramanı olacağından hiç şüphe duymadığım oyuncu adayım. (Başarılı ve tevazu dolu bir söyleşiydi, kutlarım)

Yorum Alanı

Lütfen gerekli Alanları Doldurunuz *