Şehrin gürültüsünden sıyrılıp, bütün ürünlerinin taze olduğu bir kafede oturmanın rahatlığını başka ne verebilir ki! Tam da ülkemizde kadın girişimcilere daha fazla önem verilmesi gerektiğini düşünürken Ocak ayı kapak konuğumuz bir kadın girişimci olan Elif Merve Danacı oldu. Sakarya’da bulunan ve yerli bir marka olanEspressoLab’in işletmeciliğini üstlenen Elif Merve Hanım ile hayatına ve sektöre dair keyifli bir röportaj gerçekleştirdik. Bizim yazarken keyif aldığımız bu satırları sizin de okurken keyif almanızı diliyoruz ve sizi sayfalarla baş başa bırakıyoruz

Öncelikle sizi tanıyarak başlayalım, bize kısaca kendinizden bahseder misiniz?
Tabii, Elif Merve Danacı ben. Ocak 1986 yılında İstanbul’da doğdum. 3 kardeşin ortancasıyım. Ben daha çok küçükken ailemle birlikte Hollanda’ya taşındık ve orada 13 sene kaldık. Aslında tüm çocukluğum yurt dışında geçti diyebilirim. Rotterdam Erasmus Üniversitesi'nin İşletme Bölümü'nde eğitim aldıktan sonra Bahçeşehir Üniversitesi'ne yatay geçiş yaparak Türkiye’ye döndüm. Okulum biter bitmez iş hayatına atılarak özel bir bankada kurumsal pazarlamada bir süre görev aldım.

Hayatımı adadığım 10 yaşında olan Azad ve 8 yaşında olan Su isimli iki çocuğum var. Şu anda da çocuklarımı yetiştirip, aldığım eğitimler ve kendimi geliştirdiğim konular üzerine doğduğum topraklarda çalışmalar ve girişimlerimi sürdürüyorum. Bunlardan birisi de Sakarya’da açtığımız EspressoLab.

Uzun süre Avrupa’da yaşayıp Türkiye’ye dönüş yaptınız. Bize orada yaşamanın avantaj ve dezavantajlarından bahseder misiniz?
Hollanda’da büyümüş biri olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki çok düzenli ve titiz bir ülke. Bu sebepten dolayı çok disiplinli büyüdük. Hafta içi belirli bir saatten sonra sokakta insan bulmak zordur Hollanda’da. Diğer avantaj tabii ki ana dilimin İngilizce ve Flemenkçe olması. Tüm eğitim hayatım uluslararası okullarda geçtiği için farklı kültürlerden ve ülkelerden birçok arkadaşım oldu ve bu sayede kültürel açıdan çok geniş bir portföyde büyüdüm.

Dezavantajları da var tabii ki iki kültür arasında büyümenin. Yani hem kendi kültürünü benimseyip uymaya ve uygulamaya çalışırken bir yandan oradaki kültürü de benimseyip uygulaman lazım. Bu anlamda ayak uydurmak ve her iki kültürü benimsemek zor oldu. En büyük handikaplardan diğeri ise sürekli Türkiye’ye özlem ile büyümek. Şimdi neden geri döndün diye soranlara keşke daha erken gelseydim diyorum.

Malumunuz ülkemizde sürekli dönen tartışmalardan biri de kadının iş hayatındaki ve ailedeki yeri... Bir kadın girişimci olarak sizi bulmuşken o klasik soruyu soralım; Çocuk mu yoksa kariyer mi?
Artık toplum olarak yavaş yavaş bunları aşıyoruz bence. Birçok farklı kültür görmenin ve inceleme fırsatı bulmanın etkisiyle bu konudaki fikirlerim daha da netleşti. Bir kadın, çocuklarına sıkı sıkıya bağlı ve onlarla yakından ilgiliyken aynı zamanda kariyeri için de çalışmalar yapan ve iş hayatıyla ilgili hayallerinin peşinden giden bir iş insanı olabilir, hatta olmalıdır da! Ben ‘Kadının yeri yalnızca evidir’ anlayışına karşıyım... Evet, kesinlikle aile bütünlüğü için kadının ev ve çocuklar üzerindeki etkisi çok büyük. Ama kadınlar şartlar uygunsa ve isterse bu ikisini aynı anda yürütebilecek güce sahiptir. Kendini sürekli geliştiren ve üretmekten geri durmayan kadının hem ailesine, hem kendine hem de ülkesine yararı olur. Böylece psikolojik olarak rahat, ekonomik açıdan güvende hisseder ve çevresindeki insanlara çok daha fazla katkı sağlar.

Bir kadın olarak bir mekânı işletmenin sağladı zorluklar ve kolaylıklar neler?
Bir kadın olarak çok zorlandığım bir alan ya da konu olmadı açıkçası. Belki bir anne olarak değerlendirirsem çocuklarımla işi dengelemekte ilk başta biraz zorlandım diyebilirim. Şu an sistem oturduğu için rahatladım.

Her ne kadar yumuşak ve tatlı dilli olduğumu söyleseler de konu iş olunca inanılmaz titiz ve disiplinliyim. Bunu en iyi ekibim bilir. Düzen çok önemli benim için. Bunun kontrolünü tam zamanında ve büyük titizlikle yapıyorum. Mağazaya da bu anlamda temizlik ve müşteri memnuniyeti açısından pozitif etki ettiğini düşünüyorum. Hatta bunu misafirlerden geri bildirim olarak da alıyorum. Kadın eli değmiş derler ya, çok doğru çünkü o ince dokunuşları sadece bir kadın sağlayabilir. Bir kadın gözüyle bakmak çok farklı.

Peki, Elif Hanım EspressoLab gibi bir girişime nasıl karar verdi?
Daha önce de belirttiğim gibi çok genç yaşlardan itibaren hedefim hep; iş hayatında olup, üretimin bir parçası olmak ve çevreme katkı sağlamaktı. Zaten içerisinde büyüdüğüm aile ve kültür de bunu aşıladı bana. İnsani ilişkilerimin iyi olduğunu düşünüyorum ve bu yüzden de hep hizmet sektöründe olmak istedim. Aldığım eğitim ve gördüğüm farklı kültürler sayesinde kendimi bu yönde geliştirmeye çalıştım, hala da çalışıyorum.

Kahveye gelecek olursak, Hollanda’da yaşarken oranın kahve kültürü çok ilgimi çekmişti. Çıktığım her keşifte, her seyahatte kahveye ayrıca ilgi gösteriyor, en iyi kahvecileri bulmak, o ülkenin kahve kültürünü tanımak için hep ekstra bir çaba sarf ediyordum. Gezdiğim ülkelerde kahve tadımları yaptım ve cafeleri gözlemledim. Oralarda insanların kahveyi hayatlarının önemli bir yerine koyduğunu gördüm. Sonra araştırmaya başlayınca anladım ki ‘kahve’ neredeyse her insanın kendi zevk ve kültürüne göre kişiselleştirebileceği bir içecek. İyisi ya da kötüsü olmayan bir şey. İşin içine girdikçe meğer tam bir kahve tutkunu olduğumu keşfettim. Vaktim olduğunda mutlaka bara girip misafirlerime kendi ellerimle kahve yapıyorum. Hatta baristalığı baya ilerlettim diyebiliriz artık art atabiliyor hale geldim.

Avrupa’da ciddi bir kahve tüketimi var ancak veriler gösteriyor ki bizde durum çok farklı. Ben de açıkçası bunu bir fırsat olarak gördüm. Çünkü kahve hali hazırda bizim kültürümüzde olan bir şey ve insanların bu konuda taleplerinin giderek artacağı da ortada. İçerisine girerek geliştirmek istediğim bir sektördü yani. Yalnızca kurumsal ve doğru bir markayla ilerlemek istiyordum.

Neden Espressolab’e gelirsek benim için EspressoLab’i diğerlerinden ayıran çok önemli birkaç nokta vardı. İlki yerli bir marka olması. Topraklarımızda kazanılan paranın topraklarımızda kalması ve tekrar üretim için harcanması hepimizin geleceği için önemli aslında. Bunun yanında; EspressoLab dinamik, yenilikçi ve hızlı büyüyen bir marka. Çalışma prensipleri ve firma karakteri de hayallerime giden yoldaki doğrularımla paralel.

Böyle bir girişime kalkışmak ve böyle bir markanın bir parçası olmak benim adıma gurur verici.

Sektöre atılmadan önce bununla ilgili bir eğitim aldınız mı?
Özel bir eğitim almadım ama sektöre girdikten sonra EspressoLab yöneticilerinden eğitim niteliğinde vakit geçirdim ve bilgi topladım. Gerçekten her birimi çok eğitimli ve bilgili. Hatta şöyle ki ilk açtığımızda personel konusunda talihsiz birkaç olay yaşadık. EspressoLab hemen eksik olan personel sayısı kadar en iyi baristalarını ve eğitmenlerini bir süreliğine yollayarak bize destek çıktı. Bu sayede mağazada çok fazla zaman geçirerek eğitmenlerden ve baristalardan çok fazla şey öğrendim.

Diğer kahvecilerle kıyaslandığında EspressoLab’in en büyük farkı ne, size gelenlere içecek ve yiyecek dışında ne vadediyorsunuz?
Vadetmek çok iddialı bence ama şunu mutlaka hedefliyorum; misafirimiz mağazamızdan ayrılırken kesinlikle mutlu ayrılmalı. Müşteri memnuniyeti ve temizlik en başta geliyor benim için.

EspressoLab’in ve benim amaç olarak kesiştiğimiz çok önemli bir nokta daha var, o da gelen misafirlerimize yalnızca kaliteli içecek ve yiyecek sunmanın dışında kendilerini olmak istedikleri yerde hissettirmek.

Daha önce dediğim gibi kahve aslında bir kültür. Bu kültür; masanın başına oturup tek başına finallerine hazırlanan öğrencileri barındırırken aynı zamanda sohbet etmek ve sosyalleşmek için bir araya gelen insanları da barındırıyor. Biz de olabildiğince farklı isteklere cevap verebilecek mekân ve ortamlar hazırlamaya çalışıyoruz. Bu sayede insanlar kaliteli ve sağlıklı şeyler tüketirken aynı zamanda içerisinde olmaktan keyif alacakları ve rahat hissedecekleri bir yerde zaman geçiriyorlar...

EspressoLab’in yerli ve yenilikçi bir firma olması ayrıca çok önemli. Amacınız kaliteli hizmet olduğunda bunun için kendinizi sürekli geliştirmeye çalışıyorsunuz. EspressoLab bunu çok iyi başarıyor. Mesela EspressoLab Türkiye’de kendi çiftliğinde günlük sütünü üreten ilk ve tek kahve zinciri. Ürünlerimiz günlük sevkiyat ile fabrikadan geliyor ve son kullanma tarihleri ortalama 2 gün. Yani bizi tercih eden misafirimize günlük ve taze ürün sunuyoruz.

Sakarya EspressoLab’e gelen misafirleriniz en çok hangi kahveyi tercih ediyor ve sizin favoriniz nedir?
Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki Sakarya’daki misafirlerimiz öncelikle yeni tatlara çok açık ve yeni tatları denemekten çekinmiyorlar. Barımızda şelalelerden akan gerçek Belçika çikolataları ile hazırladığımız White, Gold ve Dark mochalarımız çok tercih ediliyor.

Benim için ise; sütlü kahve kültüründen olmama rağmen yeni tatlara çok açık bir damak tadım var. Sütsüz kahve tüketiminde ise 12 saatte demlediğimiz Cold Brew kahvemizi tercih ediyorum.

Sadece bir kahve alıp saatlerce oturan misafirler de oluyordur. Bir işletmeci olarak bu duruma nasıl bakıyorsunuz?
Doğruyu söylemek gerekirse, bize gelen misafirlerimizin burada saatlerce zaman geçirmesinden mutlu oluyorum. Aslında bir önceki sorunuzda anlattığım amacımı gerçekleştirmiş oluyorum bununla. İnsanlar benim işletmemde bu kadar zaman geçiriyorlarsa, kendilerini gerçekten rahat ve mutlu hissediyorlar demektir. Mesela daimi misafirlerimiz de çok oluyor bizim. İşletmeme gelen herkesle birebir ilgilenmek ve onları mutlu görmek benim de günümü pozitif etkiliyor.

İnsanlara içtiği kahvenin iyi mi kötü mü olduğunu anlamaları için verebileceğiniz bir tüyo var mı?
Aslında iyi ya da kötü kahve diye bir şey yoktur. Kişinin ne sevdiğiyle alakalıdır. Dünyanın en iyi kahvesini birbirinden farklı iki insana denettiğinizde farklı tepkiler alacağınızdan emin olabilirsiniz. Bence asıl iş kişinin isteklerine doğru cevabı veren profesyonellerle çalışmak. EspressoLab ailesinin bir parçası olarak bunu başarabildiğimizi düşünüyorum.

Kişisel sosyal medya hesabınızdaki paylaşımlarınızda gördüğümüz üzere hayvan sevgisi olan ve etrafına da bunu aşılmaya çalışan birisiniz. Şehirleşmenin etkisiyle birçok insanın en büyük sorunu evcil hayvanlarıyla birlikte bir mekâna girememesi.

Bir hayvansever olarak işletmenizin kapıları evcil dostlarımıza da açık mı?
Evet, ben ve ailem hayvanlara karşı biraz hassasız. Çünkü hayvanlarla gerçekten bir bağ kurduğunuzda gerçek sevgiyi ve daha birçok şeyi paylaşabiliyorsunuz. Bize hayatımızda eşlik eden 2 köpeğimiz, 1 hamsterımız ve balıklarımız var. Çocuklarım da neredeyse doğduklarından beri hayvanlarla içli dışlılar ve küçük birer hayvanseverler...

İşletmemize evcil dostlarıyla gelen misafirlerimize kapılarımız her zaman açık. Onları sıcak ortamımızda ağırlamaktan mutluluk duyuyoruz. Umarım bu düşünce tarzıyla herkese örnek olabiliriz...

3. nesil kahve hakkında ne düşünüyorsunuz? Siz günlük hayatınızda en çok hangi nesil kahveyi tercih ediyorsunuz?
3. nesil kahvecilik tam olarak kahve bilincinin ve kişinin kendi damak tadını öğrendiği bir nesil. Çekirdeğin nereden geldiğini, nasıl kavurulduğunu, kavrulma derecesinden tutun tüm detayları barındırıyor. Günümüzün en yaygın terimlerinden biri olan 3. nesil kahve tüketimi çok yenilikçi ve kahve hakkında çok detaya indiğimiz bir nesil. Hangi bölgeden geldiği, hangi hasattan olduğu kahvenin asiditesi ve gövdesini değerlendiriyor. Günümüzün bir parçası olan kahveyi yakından tanımak ve tam olarak ne tükettiğimiz ve ne tür kahveden hoşlandığımızı tam detayı ile bilmek çok keyif verici. Ben de 3. nesil kahveyi tercih ediyorum çünkü kahvenin en kişileştirildiği nesil olduğuna inanıyorum. Biz de farklı kahve çekirdeklerimiz ile misafirlerimizin damak tadına hitap etmeye çalışıyoruz.

Gelecek planlarınız içerisinde yine gıda sektöründe mi olmayı düşünüyorsunuz yoksa farklı sektörler denemeyi de düşünüyor musunuz?
Hizmet sektöründe olmak istediğimden eminim. Mağazamdan çıkarken gülen bir misafir benim en büyük motivasyonum. Benim için önemli olan çevreme katkı sağlamak. Tabi doğru ekip ile çalışmak da çok önemli. Bu anlamda EspressoLab ile çalışmak gerçekten çok rahat ve keyifli. Çok güzel bir sinerji yakaladığımızı düşünüyorum ve yatırımlarımı EspressoLab ile hem yurt içi hem de yurtdışında devam etmeyi planlıyorum. Tabi zaman ne gösterir bilemem.

Hiç bilmeyenler için soralım: kahve çekirdeği bir içecek haline gelmeden önce hangi işlemlerden geçiyor?
İlk önce hasat yapılır ve çekirdek çıkarma işlemi başlar. Çekirdekler su dolu tanklara doldurulup mayalama yapılır, kurutulur, dinlendirilir ve kabuğu soyulur. Tüm kahveler makina veya el ile renge ve yoğunluklarına göre ayrılır.

Yeşil ham kahve ilk önce sevk edileceği araçlara yüklenir ve partilere ayrılır. Sonra kavurma başlıyor ki bu en önemli kısımlardan biridir. Kahvenin tam anlamıyla tat alması için bir süre dinlenmesi gerekiyor. Bu süre geçtikten sonra harmanlama ve paketleme gerçekleşiyor.

Bu mesleği seçmeseydiniz hangi işi yapmak isterdiniz?
Lise ve üniversite yıllarından tecrübe ettiğim kadarıyla beni tam anlamıyla yansıtan meslek galiba tiyatroculuk. Hobi olarak tiyatroculuk yaptığım yıllardan içimde güzel bir duygu kaldı. O yüzden bu mesleği seçmeseydim muhtemelen oyuncu olurdum. İnsanlara hitap etmek ve insanlar ile sürekli iletişim içinde olmak bana büyük keyif veriyor.

Daha önce herhangi bir sosyal sorumluluk ya da yardım projesinde gönüllü olarak çalıştınız mı?
Yapılan iyilik çok fazla anlatılmamalı diyerek bu soruyu detaylandırmadan çalıştığım kurumlar var diye cevaplamak istiyorum. Bu konuda hem utangacım hem de anlatmayı doğru bulmuyorum.

Geçmişinizdeki bir şeyi değiştirme şansınız olsa neyi değiştirirdiniz?
Değiştirmek istediğim hiçbir şey yok gerçekten. Her yaşadığımdan tecrübelendiğimi ve her yaşananın bir sebebi olduğuna inananlardanım. Karşınıza çıkan her kişinin de bir amacı, başınıza gelen her hadisenin de bir sebebi vardır. Hiçbir şeyden pişmanlık, keşke şöyle yapsaydım veya yapmasaydım demedim.

Kararlı olmalı ve hayallerimizin peşini bırakmamalısınız!
Bir kadın istediği sürece her şeyi başarabilir gerçekten.

Türk kahvesi Avrupa’da ne kadar popüler veya biliniyor mu?
Türk kahvesi kültürümüzün bir parçası. Avrupa’da da çok fazla vatandaşımız ikamet ettiği için kültürümüze genel olarak hakimler. Çok tercih etmeseler de 40 yıl hatırı olduğunu biliyorlar.

Geçmişten günümüze kahve kültüründe örnek alınmalı dediğiniz ülke hangisi?
Kahve konusunda örnek aldığım veya kahve kültürünü tam olarak benimsemiş ülke bana göre İtalya. Günümüzde kullandığımız kahve dilindeki kelimelerin çoğu İtalyanca kökenlidir. Mesela barista İtalyanca barmen demek. Aklımıza bar denince hemen alkol geliyor ama İtalya’da kahve satılan yerlere bar deniliyor. Ben de gidince öğrenmiştim. İtalyanların tam anlamıyla kahve kültürü açısında birer guru olduklarını düşünüyorum. Biz muhabbetin yanına eşlik etmesi için Türk kahvesi içiyoruz. Bizim aheste aheste içmeye alıştığımız kahve onlarda ise hızlı ve öfkeli diyebiliriz.

Mesela ilginç kahve alışkanlıkları da var. Bunlardan bir tanesi espressonun içine şeker koyup içiyorlar. İtalya’da bununla ilk karşılaştığımda çok şaşırmıştım.

Peki, kadın girişimcilere ne önerirsiniz?
Tabi ben de daha yolun başında sayılırım fakat şunu rahatlıkla söyleyebilirim; Kararlı olmalı ve hayallerimizin peşini bırakmamalısınız! Bir kadın istediği sürece her şeyi başarabilir gerçekten.
Ben çeşitli projeler üzerinde uzunca süre kafa yordum, araştırdım ve peşini bırakmadım. Uzun süre derken ciddiyim, senelerden bahsediyorum... Naçizane fikrim dışarıdan gelen ve yapıcı olmayan eleştirilere fazla kulak asmadan yollarına devam etsinler. Çünkü yollarının üzerinde “Yapamazsın!” diyecek çok kişi olacak. Hayaller ancak peşini bırakmadığımızda gerçekleşir...

Adres: Arabacıalanı Mh. 54. Cadde Cadde54 AVM No:3/KH Serdivan SAKARYA

0 Yorum

Yorum Alanı

Lütfen gerekli Alanları Doldurunuz *