Merhaba Sevgili Grey Dergi Okuyucuları,
Ne mutlu ki harika bir sayıda, yeniden birlikteyiz! Nasıl güzel bir iş bu; yazmak, üretmek ve yazılarımla sizlerle birlikte olmak. Üstelik herkesin okuyabileceği bir dergide!
Okumak, öğrenmek ve bilgi sahibi olmak, bana göre dünyanın en güzel işlerinden biri, belki de birçoğumuza göre de öyle. Ancak, ne yazık ki alışkanlıklar bir bir kayboluyor; tıpkı kitapların sayfaları arasında hayallere dalmak gibi...
Neden kaybediyoruz bu alışkanlıkları?
Diye düşündüğümüzde, yüzyılın hatta asrın buluşu teknoloji ve bir o kadar da duygusuz uygulamalar aklımıza geliyor. Sosyal medya elimizden alınınca hepimiz kısa bir şaşkınlık evresi geçirdik.
Bir boşluk oluştu, tıpkı çocukluğumuzda çok sevdiğimiz bir oyuncağın elimizden alınması gibi...
Sürekli elimiz telefona gidiyor; içsel bir dürtü var. Göz bakmak, görmek istiyor çünkü beyin şartlanmış, adeta bir günlük rutin, günlük ihtiyaç gibi...
Oysa, günlük ihtiyaç nedir?
Beslenmek, su içmek, konuşmak, işini gücünü yapmak; işte bunlar bizim gerçek ihtiyaçlarımızdan sadece birkaçı. Eskiden bunların arasında sosyal medya var mıydı?
Yoktu!
Eskiden sosyalleşme diye bir gerçek vardı. Sanal değildi. En doğalından en güzel sohbetlerin olduğu, insanların göz göze gelerek konuştuğu günler, saatler vardı. Gerçekten dinlenilen, anlatılanların hissedildiği, belki de modern dünyanın "empati kurmak" dediği şey gönülden yapılıyordu.
MODERN ÇAĞIN ZİRVESİ TEKNOLOJİ, SANKİ ÇOK ŞEY VARMIŞ GİBİ GÖSTERİYOR; OYSA ASLINDA HİÇBIR ŞEY YOKMUŞ GİBİ. EKRANIN BÜYÜSÜ, İÇTE OLANI DEĞİL DE AKIŞIN GETİRDİĞİNİ ÖNE SERİYOR.
Hiçbir zorlama olmadan, bazen balkondan balkona, bazen bahçeli evlerin ağaç altlarında ya da merdiven basamaklarında iki lafın beli kırılıyordu. Ne güzel manzara gözümüzün önüne geldiğinde...
Şimdilerde "empati kurmak" öğretilen bir kavram haline geldi. Eğitimlerin baş teması haline getirildi: "Yaparsanız hayatınız değişir, daha güzel bakar, daha derin düşünebilirsiniz," diyorlar.
Yazarken bile insan üzülüyor; teknolojinin değerlerimizi nasıl yok ettiğini anlıyor.
Değerler; sevgi, saygı, güven, şefkat...
En başta sanal dünyada kaybetmeye başladığımız, aslında evrensel olan ve her toplumda karşılığı bulunan değerlerimiz...
Yemek sofralarında tatlı telaşlarla günümüzün nasıl geçtiğini anlatmak bitti gibi... İki arkadaş kahve içmeye buluştuğunda, o keyifli gülüşmelerin yerine "Bir dakika, şu mesajı cevaplayayım," cümleleri geldi. Doğum günü kutlamalarında coşkunun yerini, "Nasıl çıkmış fotoğraf? Işık burada hiç iyi değil," lafları aldı.
Hayattaki en önemli varlıklarımız olan çocuklarımızın ilk adımını ya da ilk yaşının sevincini "Hemen yayınlayayım," telaşı aldı. Gülümsemeyen yüzler, "günaydın" yerine "günoo" der oldu. Mış-muş gibi yaşamaya başladık...
Modern çağın zirvesi teknoloji, sanki çok şey varmış gibi gösteriyor; oysa aslında hiçbir şey yokmuş gibi. Ekranın büyüsü, içte olanı değil de akışın getirdiğini öne seriyor. Çok bilgi varmış gibi ama aslında çok öğrenim yokmuş gibi... Çok bilgelik varmış gibi ama aslında çok bilginlik yokmuş gibi... Çok istek varmış gibi ama gerçekleşen yokmuş gibi... Çok samimi niyet varmış gibi ama samimiyet yokmuş gibi... Çok sevgi varmış gibi ama sevmek yokmuş gibi...
Modern dünyanın "mış ve muş" kavramları saymakla bitmiyor.
Gerçek duygular nedir? Gerçek değerler nedir?
Hatırlamak gerek demek istemiyorum; çünkü bu değerler hep hatırlanmalı. Öğretilmeli demek istemiyorum; çünkü çocuklarımız bu değerlerle büyümeli.
Geriye bakalım demek istemiyorum. Sadece sanal dünyaya kendimizi kaptırıp ağaçların, çiçeklerin renklerini, dalgaların sesini, yağmurun ahenkli tınısını, yüzlerdeki gülüşleri, bakışlardaki sevgiyi, davranışlardaki saygıyı görelim, hissedelim ve yaşayalım demek istiyorum.
Sevgiyle kalın...
Instagram: burcuuzgucyalginkocluk
0 Yorum