WELLBORN’DE İKİNCİSİ DÜZENLENEN ALIŞVERİŞ FESTİVALİNDE TÜM DOĞALLIĞIYLA İNSANLARLA İLETİŞİM KURAN ÜNLÜ MODACI ZEYNEP TUNUSLU İLE HARİKA BİR SOHBET GERÇEKLEŞTİRDİK. ENERJİSİNİ HİÇ KAYBETMEDEN ÜRETMEYE VE TARZINI KENDİ TASARIM DİLİYLE YANSITMAYA DEVAM EDEN TUNUSLU İLE GERÇEKLEŞTİRDİĞİMİZ GREY DERGİ ÖZEL RÖPORTAJI SİZLERLE.
Zeynep Hanım öncelikle moda dünyasına ne zaman atıldınız, nasıl ilerledi süreç ondan biraz bahsedebilir miyiz?
Ben Ankara Hacettepe Üniversitesi Dil bölümüne girdim. Aslında doktor olmak isterdim. Çünkü kesip biçmeyi çok severim. Fakat tıp puanları çok yüksek olduğu için olmadı. Linguistik dil bölümünü kazandım. Yurtdışında Milano’da moda adına biraz tecrübe edindim. Kendi kendimi yetiştirdim diyebilirim. İlk 1980-81’de Mudo’ da çalışmaya başladım. O zaman hazırgiyim Türkiye’de yeni yeni başlıyordu. Vitrin dekoratörlüğü yaptım. Çok güzel seneler yaşadım, çok iyi tecrübeler edindim.
ÇALIŞKAN BİR İNSANIM, 7/24 TUTKULARIMIN VE HEDEFLERİMİN PEŞİNDE KOŞAN BİRİYİM. HARİKA ÇİZİMLERİM YOK, HARİKA BİR RESSAM DEĞİLİM AMA ÇALIŞKAN BİR YAPIM OLDUĞU İÇİN BİRÇOK İNSANA UZUN KOŞUDA FARK ATTIĞIMI BİLİYORUM.
Likralı diye bir kumaş çıktı 82/83’lerde, ben de bu kumaş türü ile çok cesur bir koleksiyon yaptım. Tatlı da bir dükkân açtım. Bu sıradışılık insanlara cazip geldi ve terzilik dönemi bitti, bizim gibi hazır giyimle uğraşan genç tasarımcıların dönemi başladı. Tarkan’dan Madonna’ya Ajda Pekkan’a kadar giysiler hazırladım. Büyük ve saygıdeğer isimlerle çalıştım.
Bir dünya starı yani Madonna’yla çalıştınız. Bu ilham verici anınızdan biraz bahseder misiniz?
Madonna 94’te Türkiye konserine geldi. Turizm Bakanı bana Madonna için bir ceket tasarlattı. Yani o zaman bir kere daha dünya starı ne demek anladım. Bir Arnavut cepkeninin replikasıydı yaptığım iş. Görevliler geldi ve bana teşekkür etmek istediğini ilettiler. Sabah saat 06.30’da otele çağırdı. Spor salonunda üstünde eşofmanı ve röpteşambırla beni karşıladı. Dedi ki; kusura bakma konser maratonundan dolayı sana ancak bu saate vakit ayırabildim ama çok etkilendim tasarladığın ceketten. O zaman anladım ki işinde başarılı olmak hakikaten bir tesadüf değil. Disiplinli çalışırsan orada süslenip, makyajını yaptırıp bir basın toplantısı yapacak vaktin olmaz. Yani o yüzden çalışan her zaman başarılı olur.
Misyonlarınız arasında en önemlisi nedir?
Bir misyonum; her zaman kimsesiz çocuklara yardımcı olabilmek. Bu dünyaya zoraki çocuk getirmeye kimsenin hakkı yok ya da yürümeyen evliliklerde çocuk yapmak gibi bir durum da söz konusu olmamalı. İnsanlar karşısındaki adamı ya da kadını tanımadan dünyaya çocuk getirmemeli çünkü bunun cezasını günün sonunda çocuk çekiyor.
Marjinal bir tarzınız mı var yoksa “nasıl istiyorsam öyle davranıyorum o da marjinal geliyor” mu diyorsunuz?
Benim babam jet pilotu, döneminin birincisi bir asker. Annem akademisyen ODTÜ’den Boğaziçi’ne birçok üniversitede kırk küsür sene İngilizce hazırlık sınıfı hocalığı yaptı. Çocukluğumda Moskova’daydık babam hava ateşesiydi. Sonrasında Diyarbakır’a geldik. İlk anılarım Diyarbakır’da… Ailemden aldığım genlerde başkasının hakkını yememek, cesaret edebilmek var. Yani aslında yapmak istediğini; cesaret eder, öğrenir ve yaparsın. Marjinallik değildir bu. Marjinallik daha uçlarda yaşamak. Sadece; aman komşu ne der, şimdi herkes kırmızı giyerken kış günü beyaz giyiniyorum diye takıntılarım olmadı. Ailem öyle değil çünkü. E kolay mı babam jet pilotu annem akademisyen... Evet sunumlarımda, fotoğraflarımda, koleksiyonlarımda farklı şeyler denediğim için “marjinal modacı” “çılgın modacı” dendi ama bence çılgınlık hakikaten değil. Köprüden paraşütle atlamak falan çılgınlık olabilir bunlar bana çılgınlık gibi gelmiyor. Ben yamaç paraşütünü de çok severim, helikopteri de… Survivor’a da katıldım. Bunlara çılgınlık diyebiliriz.
MARKALARLA BEZELİ BİR DÜNYADAYIZ GİBİ AMA…
“AL TÜKET YOK ET.”
PRADA TAKIP, GUCCI İSTERLER…
HALBUKİ SENİN KİŞİLİĞİN SENİN ETİKETİN OLMALI.
Pandemi döneminde ara verdim dediniz şu anda bir proje var mı?
Şimdilerde Ayvalık’ta ufak bir mezatlara başladım. Kıyafetler satarken biraz alışveriş, biraz farklı kültürler, tatlı tatlı müzikler… Türkiye’nin bu kadar yoğun bir şekilde Araplara yönelik misafirhane haline gelmesiyle tekstil de çok değişti. Yani taşlar tuşlar çoğaldı ya da feraceler üretildi. Bunlar benim ilgi alanım dışında. Ben daha çok Anadolu kökenli Osmanlı kültürünü seviyorum. Daha çok anadolu şalvarı tarzına, pazenlere falan meraklıyım onları da taşlarla pek bağdaştıramıyorum. Bu yüzden Araplara yönelik modadan biraz uzak duruyorum.
Kocaeli’nde Shop In Fest 2 fuarına davet edildiniz. İzlenimleriniz neler?
Evet Kocaeli’nde fuardaydım. Hoşuma gidiyor değişik insanlarla olmak. Buradaki kadınların özgüvenlerini sevdim. Fuarda gördüğüm kadarıyla Kocaeli’nde en çok kullanılan renkler pembeler, yeşiller… Kadınların bir kere çok sempatik ve çalışkan olduğu gözüküyor. Neler yaptıklarını sormadım ama demek ki becerikli kadınlar. Bu şehirde kadınların evde oturup da tavla oynadıklarını zannetmiyorum burada çalışkan kadınlar var.
Kocaeli; Sapancaya İstanbul’a çok yakın bir kere. Yani genel olarak burada bir sürü girişimci kadın olduğunu anlıyorum. Birazcık da zengin bir şehir, erkekler de kadınlarda sanayinin içinde.
Doğası çok güzel, çok kıskandım. İstanbul maalesef egzoz dumanı altında… Sevilen o güzelim İstanbul’u görme imkânımız pek yok.
Şu an moda anlayışı tam olarak nedir? Yani markalarla bezeli bir dünyadayız gibi ama… “Al tüket yok et.” Prada takıp, Gucci isterler… Halbuki senin kişiliğin senin etiketin olmalı. Almanya’da yaşayan bir kız bu markaları asla takmaz çünkü yasak orada sahte bir şey takamazsın. Bizde böyle bir marka merakı neden var bilmiyorum. Güzel bilezikler beşi bir yerdeler tak değil mi? Zenginliği böyle göster. Bugün mesela gördüğüm en tatlı kız sensin kıyafet olarak. Ekose karpuz kollu, tam yeşile uygun ilkbahara yani… Böyle kendisine has olan insanlar o kadar az ki.
İyi bir tasarımcının iyi bir eğitim almış olması gerekiyor mu?
İyi eğitim alıp her gün eğitimine devam etmesi gerekiyor. Müzeleri gezeceksin, müzik dinleyeceksin, yeni kültürleri keşfedeceksin. Ben tasarımcıyım ve bugün iyi tasarımcı say desen ben sana Rıfat Özbek derim belki iki tane daha sayarım üçüncüsü yok. Yani yeni jenerasyon dökülüyor... İyi kalıp çıkaran ve bunun modelini yapan adamın tasarımcı olmakla alakası yok. Bu hırsızlık olur yani. Tasarımcı bir şey çalmaz ancak etkilenir. Mesela senin ekose gömleğinden faydalanıp bambaşka bir şey yapmam lazım gibi… Onun için yeni nesilden pek bir şey çıkacağını zannetmiyorum. Ha bu arada grafik tasarımı çok iyi Türkiye’de. Yani onu beğeniyorum. Birçok genç kızın burada giydiği kıyafetleri çok beğendim. Pembeler, büyük blazer ceketler…
Peki biraz da Ege sevdamızdan bahsedelim o kısımda güzel çünkü Ege sevdası çok önemli. Babam terfi olup şehir değiştirdikten sonra İzmir’e gittik. İzmir rüyalarımın şehri. Hem çiçekleri, hem insanlarının güzel kalpleri, benim için hazine kumaşları… Her tarafı çok güzel. İstanbul’dan çok orada tanır insanlar beni, ben de oraya gittiğimde her zaman evime gitmiş kadar mutlu olurum. En büyük hayalim orada yaşayabilmek, İzmir için bir şeyler yapmak.
Bizim dergimiz şehrin “iş ve yaşam dergisi” olarak geçiyor, bu misyona uygun söylemek istedikleriniz var mıdır?
İş insanlarının daha çok gençlere yönelik yatırımlar yapmasını arzu ediyorum. Gençlerin önünü açmak lazım çünkü birçok genç işsiz geziyor ve bu beni çok üzüyor. Gençlerin de eksikleri var mesela artık dört lisan bilmeliler. İngilizce bilmek yetmiyor. Ama eski iş insanlarının da artık köşelerini bırakıp gençlerin önünü açmaları gerekiyor. Politikada özellikle bu duruma çok karşıyım. Gençlerin politikada olmamasına çok sinirleniyorum. 30 yaşında olsam kesinlikle politikaya atılırdım.
ÇALIŞKAN BİR İNSANIM, 7/24 TUTKULARIMIN VE HEDEFLERİMİN PEŞİNDE KOŞAN BİRİYİM. HARİKA ÇİZİMLERİM YOK, HARİKA BİR RESSAM DEĞİLİM AMA ÇALIŞKAN BİR YAPIM OLDUĞU İÇİN BİRÇOK İNSANA UZUN KOŞUDA FARK ATTIĞIMI BİLİYORUM.
Zeynep hanım bu keyifli sohbet için çok teşekkür ederim. Eklemek istediğiniz birşeyler var mı?
Çok iyi bir ailede büyüdüm, çok iyi bir ülkede büyüdüm çok da rahat bir gençlik yaşadım. Çocukluğumda hiçbir zapt, baskı olmadan okullara gittim. Bu yüzden çok şanslıyım bence... Çok sevdiğim bir adamla evlendim. Bir kere daha şanslıyım ondan bir çocuğum olduğu için. Buradan Allah’a kocaman teşekkür ediyorum bana böyle hediyeler verdiği için.
RÖPORTAJ:GREY FOTOĞRAF:WIPE NEW MEDIA
SAÇ MAKYAJ:MUST COSMETIC'S TUĞBA KURT& SONGÜL TEKELİ
DEKORATİF OBJELER:S DESIGN SEVGİ ÇALIK
KIYAFET:DUDİ BUTİK DİLEK PEKER & DUYGU KARACA
0 Yorum