Merhaba sevgili Grey okurları; ben İnci Hazal Pirimoğlu. Nam-ı diğer hazaldiyebiri.
Belki bir tanışıklığımız vardır, belki sadece kendi blogumda yayınladığım yazılarımda denk gelmişizdir, belki gıyaben duymuşuzdur birbirimizi. Belki de hiç tanışmıyoruzdur. Hayatımın çoğu noktasında, aslında yazılı olmayan ama benim kanun gibi dikkat ettiğim adab-ı muaşeret kurallarına önem veririm. Yeni bir yere gittiğinde verilen bir selam kıymetlidir, adaptır.

Bu yüzden öncelikle; “Merhaba” henüz tanışmadıklarımız için biraz kendimden bahsedeyim. Doğup, büyüdüğüm Kocaeli şehrinde 29 yıldır nefes alıyorum. Her kentin dokusu farklı oluyor ama Çenesuyu’nu bir defa içince insanın bu şehirde bir bağı hep kalıyor. Ailem, arkadaşlarım, işim, yaratıcılığım, çalışkanlığım, geçmişim ve yakın geleceğim bu kentte.

Neler mi yapıyorum?
Bu aralar sadece çalışıyorum. 2013 yılında kurduğum Perla Negro adında erkek bileklik ve kolye ürünleri tasarlayıp, ürettiğim bir marka sahibiyim. Kocaeli Üniversitesi Dış Ticaret mezunu olmama rağmen kurumsal hayat ruhuma hiç uymayan bir yapıydı. Bu yüzden genç yaşta üretken ruhumu ortaya koyarak para kazanabildiğim Perla Negro, benim başarı yolundaki hikâyemin başlangıcı oldu. Uzun yıllar devam eden bu hikayeye İzmit Yahyakaptan’da açtığım Nars adında unisex bir kuaför salonu eklendi. “Sen ne anlarsın kuaför sektöründen?” diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Evet saç kesmekten, fön çekmekten veya bir saç boyasının kimyasından bir haberdim. Ama kaliteli bir hizmetin ne olduğunu bilecek ve işletmemde uygulayacak vizyona sahiptim. Kısa zamanda Nars, sektörde kentin örnek işletmelerinden biri gösterilip, içime sinen emin adımlarla yürüdüğüm bir yol oldu diyebilirim. Buna ek olarak benim için yeni bir heyecan olan, aynı zamanda tasarımlarını yapmayı çok sevdiğim yeni bir sektöre de adım atıyorum. Ankha adında Fethiye Caddesi’nde bir kuyumcu açmış bulunmaktayım. Yani kısacası üç farklı sektörde işletme sahibiyim, kulağa karmaşık gelse de aktif üretmeyi ve bunu sürdürmeyi seven biriyim.

Biraz da olsa beni tanıdıktan sonra asıl meseleye gelelim.
Kişilerin birçok şekilde kendini ifade edebildiğini biliyorum. Konuşarak, yazarak, yüz ifadeleriyle, hareketlerle hatta sanata kadar yolu var kendini ifade etme biçiminin. Bu zamana kadar kendimi en iyi yazarak ifade ettiğine inanan ben, zaten birkaç yıldır kendi bloğumda yazdığımı söylemiştim. Siz Grey okurlarıyla buluşmak bugüne kısmetmiş.

Benim için yazı yazmanın yaşadığımız kaotik hayatta deşarj olmak ve içini dökmek için uygun bir yol olduğunu hep düşünürüm. Fikirlerimi, sevdiklerimi, sevmediklerimi, naçizane önerilerimi bir yere toplayıp biriktirebildiğim bir kumbara misali birleştiririm cümleleri. Sosyal medya hesaplarımızda gittiğimiz yeri, yediğimiz güzel yemeği, tuttuğumuz takımın maç analizini, sevdiğimiz bir diziyi ya da okuduğumuz bir kitabı 24 saat sonra silinecek şekilde bir çoğumuzun paylaştığı deneyimleri kalıcı hale getirmek istediğim için yazıyorum.

Peki neler mi yazacağım?
Mesela içtiğim en iyi paça çorbasının Kapanönü’ndeki Memduh’ta olduğunu, insan odaklı belediyeciliğin ne kadar iyi yapıldığını canlı gördüğüm gelişmiş ve dinamikliğiyle göze çarpan Eskişehir gezi notlarımı, yüzlerce plak çeşidinin arşivlenip satıldığı Kadıköy’ün kuytudaki dükkânlarını, kurumsal firmaların hizmet kalitesizliği karşısındaki mağduriyetimizi, sustuklarımı, sustuklarımızı… Başka yerlerde özgürce konuşamadıklarımızı; hayat, gelecek, aşk, doların artışı, iyi yaşamak, tarih, İzmit, İstanbul ve tüm dünya… 

Güncel konular, hayattan birkaç kuple… 
O zaman nisan ayına başlarken kış aylarının miskinliğini bir kenara bırakıp, harekete geçelim. Bahar geliyor, biz de toprağımızı üstümüzden atalım. Mesela yeşil sandalyelerimizi alıp, Başiskele sahilindeki çimlerde Cyclelogy Coffee’den (benim için ayıcıklı kafe) alacağımız bir kahve eşliğinde dost sohbeti yaparak gün batımını izleyelim. Ya da nisan ayının tiyatro takvimine bakıp, kendimizi birkaç saat sanatın eşsiz keyfine ortak edelim.

Ben 10 Nisan’daki "Aşk Listesi" oyununa bilet aldım bile. Belki bilirsiniz Nisan ayı lalelerin de başlangıcıdır. Sevdiğimiz birine; annemize, sevgilimize, arkadaşımıza yani kıymet verdiğimiz birine bir buket lale alalım. Vazosunda bizi hatırlatan bir anı bırakalım.

Bunların yanında mutlaka 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı “coşkuyla” kutlamayı unutmayalım! 23 Nisan tarihini, önce ulusal egemenliğin ne olduğunu, hangi zorluklarla elde edildiğini, bu bayramın sahibi çocuklara anlatalım. Vatanını, milletini seven, sahip çıkan, halkın egemenliğini koruyan, karakterli, zeki, hayal kurmayı başarabilen tüm çocuk ve içindeki çocuğu büyütmemiş olan her insanın bayramı şimdiden kutlu olsun.

Bugünü bize armağan ettiğin için; teşekkürler ilk ve son Başkomutan!

Tanışma yazımı sonlandırırken; Grey ekibi eşliğinde sizlerle olmak çok güzel. Başka bir yerde bu yazıyı okurken kendinizden bir şeyler buluyorsanız varlığınızı belli edin. Mayıs’ta görüşmek üzere…

Instagram; hazaldiyebiri

0 Yorum

Yorum Alanı

Lütfen gerekli Alanları Doldurunuz *