Otomobillerle ilgilenen herkesin ağzından: “Elektrikli otomobil çağı başladı başlıyor.” cümlesi pek eksik olmuyor bu aralar. Çok yanlış da değil aslında. Emisyon normlarının hızla sıkılaşması otomobil firmalarının otomotiv tarihinde görülmemiş bir dönüşüme başlamasına sebep oldu. Dizel motorun ipinin çekilmesi, benzinli motorlara partikül filtresinin getirilmesi, filo emisyonlarının 95 g/km sınırına çekilmesi ve bu değerin altına inemeyen markaları can acıtıcı cezaların beklemesi de bu dönüşümü hızlandıran etkenler. Tesla’nın birkaç yıldır 100 yıllık markalara, deyim yerindeyse ayar vermesi ve marka değerinin inanılmaz bir hızla yükselip premium diye nitelendirilen markaları katlaması da işin ciddiyetini başka bir açıdan ortaya koydu.
Türkiye’de elektrikli otomobil talebi henüz yüksek olmasa da gelişeceğine eminim. Birçok marka, elektrikli otomobillerini getirme hazırlıkları içinde. Tabii elektrikli otomobillerin ÖTV’sinin ansızın artırılması bazı markaları düşündürmüyor değil. Aslında üzerinde düşünülmesi gereken bir husus pek de dillendirilmiyor. Her taşıt aracı bir enerji kaynağı kullanır. Benzin, motorin, LPG gibi. Elektrikli araçlarda tabii ki elektrik kullanıyor. İçten yanmalı motorlu araçlar bazı bölgelerde neredeyse adım başı bulunan akaryakıt istasyonlarından enerji ihtiyaçlarını kolaylıkla (fiyatlardan bahsetmiyorum) karşılayabiliyor. Peki, ya elektrikliler?
Elektrikli otomobiller için şarj istasyonlarına ihtiyaç var. Birçok firma Türkiye’nin çeşitli illerinde şarj istasyonları kurdu ve kurmaya devam ediyor. Aralarında ciddi bir rekabet de söz konusu. Hatta ZES, 81 ilde istasyon kurmuş durumda. Türkiye’de henüz çok az sayıda elektrikli otomobil var. Bunların çoğu da İstanbul’da dolayısıyla İstanbul’da AVM’ler başta olmak üzere çeşitli lokasyonlarda şarj istasyonları bulunuyor.
Peki, yeterli mi? Şimdilik yeterli diyebiliriz. Ancak elektrikli otomobil sayısı arttıkça ve bu otomobillerin menzili uzadıkça altyapı sorunu da daha belirgin hale gelecek. Şimdilik birkaç model dışında şehirler arası yolculuk ki bu da 400 - 450 km’yi geçmezse yapılabilir. Daha uzağa gitmek, örneğin İstanbul’dan Bodrum’a girmek isteyen bir sürücünün mutlaka yolda şarj istasyonu bulması gerekli. Bulabiliyor mu? Evet ama elektrikli otomobil sayısının artışıyla doğru orantılı şekilde şarj istasyonu sayısı artacak mı? Firmalara bakılırsa artacak ama ortalama 45 dakika şarj edilmesi gereken bu otomobiller için özellikle kalabalık rotalarda kaç istasyon gerekecek? Bu istasyonların alanı ne büyüklükte olacak? Keza şehir içinde de aynı sorunla karşılaşacağız. Zaten park yeri sorunu olan şehirlerde benzinli otomobil sahibi sürücü, aracını şarj istasyonuna çekip evine giderse kim ne yapabilecek? Evler için geliştirilen şarj üniteleri de iyi bir çözüm ama yine park yeri sorunu ile karşılaşmayacak mıyız? Şehirlerdeki elektrik şebekeleri bu yükü nereye kadar taşıyabilecek? Sorular böyle uzar.
Tüm bu sorunların çözümü için yapılması gereken elbette altyapıyı önceden planlayıp kurmak. Şu ana kadar yatırım günümüzü kurtarmaya yetecek boyutta ama elektrikli otomobil satışları katlanarak artmaya başladığında ki bir gün olacak.
Şarj istasyonuna erişemediği için yolda kalmış elektrikli araçlarla karşılaşmamamız gerekir. Tabii beklenmeyen ÖTV artışı satışların hızlanmasını bir süre erteleyecek gibi görünse de şarj edilebilir hibrit modellerin de yavaş yavaş piyasaya girdiğini ve bunların da şarj istasyonlarına ihtiyaç duyduğunu unutmamak gerekiyor.
Şarj istasyonu kuran şirketlerin işi bir hayli zor. Hem elektrikli ve şarj edilebilir hibrit otomobil satışlarını iyi tahmin etmek ve aynı zamanda bu araçların hangi il ve ilçelerde yoğunlaşabileceğini, hangi rotaları yoğunlukla kullanacaklarını tahmin edip yatırım yapmaları gerekiyor.
Zor iş...
Instagram: @halitbolkan
0 Yorum