Herkesin hayatının bir döneminde ruhuna dokunan, iz bırakan kişiler vardır. Benim bu ayki Grey sohbet konuğum; işte bu kişilerden biri sevgili Arzu Umurdağ. Genç kızlık dönemimde bir süre aynı apartmanda yaşayıp, kahve sohbetlerimizi, güzelliğini, azmini ve hayata bağlılığını asla unutmadığım çok özel bir insan benim için. İzmit'te doğmuş, büyümüş ve başarılı bir iş kariyerine sahip Arzu Umurdağ, şimdilerde TV8 Reklam Grup Başkanlığı görevini başarıyla sürdürmektedir. İzmit sevdalısı sevgili Arzu ile geçmişten günümüze uzanan harika bir sohbet gerçekleştirdik.
ACUN MEDYA REKLAM GRUP BAŞKANI, ARZU UMURDAĞ İLE İZMİT’TEN İSTANBUL’A UZANAN ŞAHANE BİR BAŞARI ÖYKÜSÜ
İzmit'te büyüyüp şimdilerde Türkiye'nin başarılı iş kadınlarından olan Arzu Umurdağ kimdir? Grey okurları için kısaca sizi tanıyabilir miyiz?
1967 İzmit doğumluyum. Mutlu ve kalabalık bir ailede büyüdüm. Tüm eğitim hayatım İzmit’te geçti. Yıldız Üniversitesi Jeofizik Mühendisliğiyle final yaptım. :)
Mühendislik okumak bana analitik düşünme yeteneğini geliştirmeme neden olsa da bilinçli bir tercihle kariyer planlaması yapmış olmayı tercih ederdim.
Hepimize, kadınlara feyz olacak güzel bir başarı hikayeniz var. Bizlerle sürecinizi paylaşır mısınız?
Kariyer yaptığım işle alakası olmayan bir bölümden mezun olmak bizim dönemimiz için çok şaşırtıcı bir durum değildi. Aslında idealim eczacı olmaktı, ve bu konuda da kendime aşırı güveniyordum. Bizim dönemimizde üniversite sınavları 2 aşamalıydı. 2. sınava girerken halama sınav sabahı “formaliteden giriyorum bu sınava, kazandım ben hala“ demiştim. O nedenle çok da önemsemeden 2. Sıraya da Jeofizik Mühendisliği yazmıştım, bir arkadaşımın ağabeyi o bölümde okuyordu ve ismi çok havalı gelmişti. Eczacılığı kazanamayınca direk 2.sırada olan Jeofizik'e yüksek bir fen puanıyla girdim. 80 kişilik sınıfta 3.sıradaydım düşün. Hiç unutmuyorum, ilk gün bölüm başkanı Orhan bey derse girdiğinde, “niye burda olduğunuzu biliyor musunuz” diye bir soru sormuştu, koca sınıfta cevaplayan çıkmamıştı. Şimdilerde ne kadar kıymetli bir alan olduğu malum. Dolayısıyla mesleğimi zaten yapmayacağım başından çok belliydi. Amacım o zamanki adıyla iyi bir halkla ilişkilerci olmaktı. Mühendislik okumak bana analitik düşünme yeteneğini geliştirmeme neden olsa da bilinçli bir tercihle kariyer planlaması yapmış olmayı tercih ederdim. Bilinçsiz yapılan bir tercih, sonrasında size fazladan zaman harcatmak zorunda kalıyor. Okul bittikten sonra ilk işim, İzmit’te bir reklam ajansıydı ve ilk patronum aynı zamanda Kocaeli Gazetesi’nin sahibi, çok sevdiğim ve saygı duyduğum Tanzer Ünal’dı. Tamamen tesadüf, annemin zoruyla gittiğim bir iş görüşmesiydi. Çok ilgimi çekmiyordu çünkü amacım İstanbul’a gitmekti. Ama bir taraftan da önce buralarda yetişip, biraz amatörlüğü atıp daha iyi bir seviyede İstanbul’a geçiş yapmak fikri de sıcak geliyordu. Nitekim ben orada işe başladım, işi çok sevdim, genel koordinatör olarak ajansın yöneticisi oldum. Belli bir zaman sonra en sevdiğim ve birlikte başarılı olacağımıza inandığım 3 arkadaşımı da ekibe kattık. Bizdeki hırsı gören Tanzer Bey -kulakları çınlasın- reklam ajansının yanında bir de turizm şirketi kurdu; GALENTUR. Mutlaka hatırlayan olur çünkü o dönem, yani 89-91 senelerinde şahane işler yaptık. Yasemin Gümüş, Hilal Sözalan ve Zehra Saygun. Hepimiz şu an iş hayatında farklı alanlarda çalışıyoruz ve hala bir araya geldiğimizde o günleri kahkahalarla anıyoruz. Hepimizin ilk iş tecrübesi burasıydı. Bu vesileyle Tanzer Bey’e de teşekkürlerimizi iletiyorum. Bize güvendi. Dolayısıyla hayatıma ilk dokunan Tanzer Ünal olmuştur. Ben burada çok mutlu olmama rağmen bir taraftan da amacım doğrultusunda sürekli araştırma yapıyordum. Bu sırada bir aile dostumuza ne yapmak istediğimi anlatınca, “madem bu konuda bu kadar isteklisin, bu işin en iyisiyle tanışmanın bir yolunu bul“ dedi ve bana Betül Mardin’i işaret etti. O gün itibariyle Betül hanımı ve o zaman sahibi olduğu İmaj Halkla İlişkiler şirketini radarıma aldım. Araştırdığımda gördüm ki, her ay 2 stajyer alıyorlar ve aşırı bir talep var. Tıpkı şu an bizde, yani Acun Medya’da olduğu gibi. Her gün arıyorum ama istisnasız her gün, ve randevu istiyorum. Asistan her gün bana kontenjanlarının dolu olduğunu, 5-6 ay açılmayacağını, sürekli aramamamı söylüyor. Asla dinlemiyorum ve aramaya devam ediyorum. Sonunda kız aylar sonra, muhtemelen benden kurtulmak için bir randevu verdi. Gittiğimde bana bir form verdi ve yine aynı şeyleri tekrarladı. Ben de bunun haksızlık olduğunu, Betül hanımla görüşmek istediğimi vs. -nasıl bir özgüvense artık - anlatmaya çalışıyorum. Tam bu esnada bir mucize oldu ve Betül Hanım odasından çıktı, “ne anlatıyorsun sen gel bana anlat“ dedi ve benim İstanbul serüvenim başladı. Orada normal şartlarda 1 ay staj yapılırken ben 2 ay stajda kaldım. Tabii İzmit’teki işimden ayrıldım, o tarihlerde henüz arabam yok, her sabah İzmit’ten İstanbul’a, yoldan geçen Bursa otobüsleriyle (o zamanlar ne Efe Tur var ne Asya Tur var) gidiyordum. Maaş yok, sadece yemek. Annem, “nasıl bunu kabul edersin, burada bu düzeyde çalışırken” diyordu ama canım babam çok desteklemişti. O senelerde Betül Mardin Uluslararası halkla ilişkiler başkanı (IPRA) seçilmişti. Bu çok önemli bir başarıydı çünkü seçilen ilk kadın başkan olarak tarihe geçiyordu. Bunu kutlamak için de İmaj’da dönemin iş insanlarına bir davet verilecekti. Bana bir CV hazırlamamı söyledi ve hafta sonu o davete çağırdı. Benim için bir dönüm noktasıdır o davet. “Taa İzmit’ten her sabah herkesten önce geliyor, alan şanslı o kadar söyleyeyim“ diyerek beni herkesle tanıştırdı, ve hemen o dönem Erol Aksoy’un sahibi olduğu Show TV serüvenim de başlamış oldu. Show Tv’nin ilk reklam satış departmanı ekibindeydim. Böylelikle hayatıma dokunan 2. kişi Betül Mardin’dir. Sonra bir süre profesyonel medyaya ara verip müzik sektöründe deneyimlerimi kullanmaya başladım. Klip sponsorlukları ki o zamanlar böyle işler konuşulmazdı, bilinmezdi- Kurumsal birliktelikler vs. zevkli günlerdi. O dönemin arkasından tekrar profesyonel hayata geri dönüş, bu sefer sinema sektörü, Fida Film... Yaklaşık 8-9 sene... Ama hep reklam satış ve pazarlama. Ve sonrasında hala devam etmekte olduğum Acun Medya.
10 yıldır Acun Medya'da Reklam Grup Başkanlığı görevini yürütüyorsunuz. TV8 ile yollarınız nasıl kesişti? Şimdiye kadar yaptığınız önemli projelerden bahseder misiniz?
Yaklaşık 15 sene oldu Acun Medya ile birlikteliğim. Kariyerim burada şekillendi diyebilirim, çünkü reklam deneyimimin yanında burasının bir prodüksiyon şirketi olmasından sebep farklı alanlarda da tecrübe kazandım. Acun’la Show TV zamanlarından zaten tanışıyorduk. Fida Film’den ayrıldığım dönemde Acun Medya, Show TV'ye programlar yapıyordu. Acun’un kafasında da bu yaptığı programların içine projelendirilmiş reklam alanları yaratmak gibi bir fikir var. Ortak bir arkadaşımıza bu yapmak istediği projeyi anlatıp inanabileceği bir isim önermesini isteyince, arkadaşım da beni önermiş. Hemen beni arıyorlar ve beni hemen ofise çağırıyorlar. Tesadüfen çok yakınlardayım, olmasam da farketmez, öyle bir büyüsü vardır ki nerde olursanız olun ışınlanırsınız. Survivor içinde yapmak istediği bu projeyi anlatıyor. Ben tv satmışım ama bu bambaşka bir alan, ancak denemek çok heyecanlı çünkü bir ilk olacak eğer başarılı olursak. Ben o ana kadar Survivor hiç izlememişim ve o senenin çekimleri için Dominik’e gitmelerine sayılı günler var. “Gitmeden sana anlatıcam detayları” diye diye biz konuşamadan hepsi gitti. Mutfak çalışanları, finans 2-3 kişi ve ben burada kaldım. Zaten herkes dahil o zamanlar 40-45 kişiydik. Çalışma hayatımın en güzel en keyifli zamanlarıydı o zamanlar. Tek başımayım, ekibim yok. 7 saat zaman farkı var Dominik’le. Burada saat akşamüstü 5 olunca orası hareketleniyor ve ben aşırı bir tempoyla gece 3 lere bazen 4 lere 5 lere kadar telefonla iletişimde oluyorum adayla. Beni ararlardı, sponsor markanın çekimi yapılacağı anlarda detayları konuşmak için, saat sabahın 4 ü, sanki günün en normal saatiymiş gibi açardım. O zaman şimdiki gibi 5-6 ay sürmezdi, 2-3 ay gibi bir süreydi. Sonraları her sene arta arta gitti. Böyle uzaktan uzağa iletişimle ilk seneyi inanılmaz bir başarıyla tamamladık. Adaya sürekli ödül için sponsor ürün gönderiyordum. Acun “artık yeter gönderme” dedi bir gün. Yapmak istediğimiz olmuştu. Bana ilk inanan, bu projenin içinde olmak isteyen markalarım hala kalbimde en güzel yerdedir. Sonra 2013 'te TV8 alındı. Reklamın yönetimi bana verildi ve daha renkli günler başladı. Ulusal kanallar ligine sıkı bir giriş yaparak tematik olarak bilinen kanal çok kısa bir sürede birinciliğe oturdu. Hala performansımızı koruyarak ilerliyoruz. Şu an Acun Medya, TV8 ile birlikte TV8.5, Exxen ve global pazarda 20'ye yakın ülkeye prodüksiyon yapan büyük bir medya grubu. Bu arada Acun Medya'nın şu anki yeri, eski İmaj Halkla İlişkiler... Hayatın bana sürprizlerinden biri daha.
İlham aldığınız veya mentor olarak gördüğünüz kişiler var mı? Eğer varsa, sizi nasıl etkilediler?
Ben iş hayatında çok şanslıydım, alanlarında çok önemli isimlerle çalıştım. Bu isimler hep etrafını etkileyen, geliştiren, parlatan isimler. Mesela Tanzer Bey'den sakin olmanın karar vermede ne kadar etkili olduğunu, Betül Hanım'dan pozitif enerjinin açamayacağı kapının olmadığını, Erol Aksoy’dan her an hazırlıklı olmak disiplinini (toplantıda sorduğu müşteriyi 1 ay sonra herhangi bir yerde karşılaştığınızda görür, takibini yapardı, onlarca müşteri arasından) ve Acun Ilıcalı… O dipsiz bir kuyu... Hem iş, hem kişisel... Hala öğrenmeye devam ediyorum…
İş yaşamınız ve kişisel gelişiminizde başarılı olmanızın sırlarını bizlerle paylaşır mısınız?
Güçlüklerle başlamak iş hayatının daha mükemmel olmasını sağlıyor galiba. Adım adım ilerlemek... Kendi kariyerime baktığımda bir yetinmeme ve bu uğurda yaptığım işten gocunmama hali çok ön planda. Galentur’da şirketin yöneticisiyken her türlü imkana rağmen bırakıp, stajyerlik yapmam, Fida Film’de yöneticiyken Acun Medya’da sıfırdan başlamam gibi... Şimdilerde böyle bir sabır mümkün değil.
Başarılı olmak için şartlar ve koşullar artık çok belli. Hedef koyulacak ve
aksiyon alınacak.
Fark yaratmak için birkaç değerinizin olması önemli. En kısa formül bu.
İzmit sizin için ne ifade ediyor? Özlediğiniz, unutamadığınız anılarınız var mı?
İzmit benim yuvam tabii ki. Ailemin önemli bir bölümü hala İzmit’te yaşıyor. Hala İzmit’te yaşayan pek çok arkadaşım var. İzmit’li olmanın zaman içinde farkettiğim şöyle bir özelliği var: Kendimiz kızarız, eleştiririz ama başkası bunu yaptığında aslan kesiliriz. İlginç bir yaklaşımdır bu... Demek ki hepimize çok güzel işlenmiş bu şehre ait olma duygusu... Hala yollarda 41 plakalı kamyon bile görsem korna çalarım...
Bir sürü şeyi özlüyorum tabii. Yazın Kolibasilinden kıpkırmızı olmuş Marmara denizine girerdik mesela. Erkekler önden sandaldan atlar, denizin rengi biraz açılırdı sonra biz atlardık. Fethiye Caddesi'nde bıkmadan usanmadan turlardık. (Babamın dükkanı orada olduğundan benim sınırlıydı biraz.) Papetti Mahmut’tan ilk kasetlerimizi doldururduk. (Allah rahmet eylesin.) Hoşgör’de masa bulursak sevinirdik. Orduevi sinemasına gidip 2 film üst üste seyrederdik.
Bizim yazlığımız Ereğli’deydi. O yıllarda neredeyse bütün sahil şeridindeki arkadaşlarımız Ereğli’ye gelirdi. İnanılmaz eğlenir, evlere girmek istemezdik. Aynı şekilde anne babalarımız da birbirleriyle çok eğlenirlerdi. Anlatırken bile mutlu oluyorum. Deprem hariç kötü hiçbir anımın olmadığı, kimselere laf söyletmediğim canım İzmit’im...
Genç profesyoneller ve girişimciler için tavsiyeleriniz nelerdir? Özellikle kendi alanınızda başarıya ulaşmak isteyenlere?
Tavsiye demeyelim, çünkü başarılı olmak için şartlar ve koşullar artık çok belli. Hedef koyulacak ve aksiyon alınacak. Fark yaratmak için birkaç değerinizin olması önemli. En kısa formül bu. Günümüzde sadece teknik olarak bir konuya hakim olmak yeterli olmuyor. Duygusal zeka, iş hayatında çok önemsediğim bir konudur mesela. Bu, Acun'dan öğrendiğim bir yaklaşımdır: Çalışırken eğlenmek, aileye vakit ayırmak, iyi olmak... İşimi iyi yapacağım diye kendi hayatımızı, ailemizi ihmal etmemek. Elbette ister istemez bazı dönemlerde bu ihmaller oluyor ancak sürekli olmaması için ortamı ayarlamaya çalışıyoruz. Ben iş hayatında da pozitif olmanın hiçbir negatif yan etkisini görmedim. Aksine, bu özelliğin problem çözme yeteneğini kuvvetlendirdiğine inanırım... Ego yerine empati! Önemli noktalardan biri de neyi sevdiğinize, neyle motive olduğunuza çok dikkat etmek. Seçimlerinizi ona göre yapmak, planlamak. Ben bambaşka bir eğitim aldım ancak bambaşka bir alanda kariyer yaptım. Önüme çıkan şansları iyi kullandım ancak herkes benim kadar şanslı olmayabilir. Bu nedenle işi şansa bırakmamak adına doğru seçimler yapmak zaman kazandırır.
Çok teşekkür ederim.
İzmit’e özel bir röportaj olması benim için çok kıymetli.
0 Yorum