Kasım ayında 5 günde 3 bin km katettiğimiz bir seyahate çıktık. Michelin’in Cross Climate 2 adlı yeni 4 mevsim lastiğini 4 farklı mevsim şartında deneyimlediğimiz bu seyahatte, Marmara, Ege, Akdeniz, İç Anadolu ve Karadeniz bölgelerinde çeşitli şehir, kasaba ve köylerden geçtik. Gelin biraz yol notlarına bakalım…
Yolculuğumuz İstanbul’dan başladı ve Bursa’ya ulaştıktan sonra Trilye’de kahvaltı yaptık. Büyük şehirlerin trafiği malum, zaten alışık olduğumuz bir ortamdı. Şeritler arası makaslar atarak ilerleyenler, emniyet şeridinden gazlamayı kendine hak görenler, önünüz konvoy olduğu halde tamponunuza yapışıp selektörle yol isteyenler… Trilye’den çıkıp, Eskişehir yönüne dönüp Afyonkarahisar’a gelinceye kadar, duble yollarda daha sakin ve stressiz bir yolculuk yaptık. Tabii kamyonlarla aynı hızda gidip sol şeridi işgal edenler canımızı biraz sıksa da sinirlenmemeye gayret ettik. Antalya’ya ulaştığımızda yine klasik büyük şehir davranışlarıyla karşılaştık. Ancak trafik ışığında beklerken kaldırıma çıkıp yola devam eden taksi bizi şaşırtmadı dersem yalan olur.
Antalya’dan Ankara’ya gitmek için navigasyonda en kısa rotayı seçince kendimizi köy yollarında bulduk. Tek gidiş-gelişli, kaba asfaltlı bu güzergâh çok sakindi. Hatta iyi ki depoyu doldurup bu yola girmişiz dedik; çünkü akaryakıt istasyonu tabelası görmek için uzun bir süre geçti. Köylerden geçen bu yol sakindi sakin olmasına ama hava karardığında arka lambaları yanmayan traktörlere çok dikkat etmemiz gerekti. Ankara’ya ulaştığımızda trafik sakinleşmişti, sorun yaşamadan kendimizi otele attık. Sabah erken saatte Anıtkabir’e de uğrayıp Samsun’a doğru yola çıktığımızda önce neredeyse hiç ağaç olmayan kıraç tepeleri sonrasındaysa yeşilin bin bir tonuna karışmış, sonbahar kızıllıklarıyla bezenmiş dik yamaçları gördük. Kamyon ve TIR trafiğinin yoğun olduğu bu güzergâhta hemen her yerleşim biriminde radar uygulaması olması trafiğe bir düzen getirmiş belli ki. Giresun’a kadar sahil yolunda bolca radar da dikkat çekti elbette. Tabii “82 km/s” hız sınırı da bize ait bir uygulama. Yolculuğun en keyifli kısmı ise üç beş araçla karşılaştığımız Bektaş Yaylası çıkışıydı. Sonrasında Giresun’a iniş, Samsun’da konaklama ve İstanbul’a dönüş. Tabii Gerede’de TEM Otoyolu’na bağlanıncaya kadar bolca TIR’la yolculuk yaptık.
İstanbul’a yaklaştıkça sürücülerin davranışları değişmeye, hızlar, makaslar, selektörle yol istemeler artmaya başladı. Almanya plakalı bir aracın iki kez bize makas atması durumu özetliyordu. Almanya’da yapmaya cesaret edemeyeceği hareketleri Türkiye’de fütursuzca yapabiliyordu, çünkü ceza yemeyeceğini yese de ceza tutarının ona göre önemsiz olduğunu biliyordu.
Tüm yolculuk boyunca sinyal kullanımının hemen her bölgede çok az olduğunu teyit ettik. Ayrıca 50 km’lik yol bölümünde bizi dört kez geçen sürücüler de bolca vardı. Yani istikrarsız sürüş alışkanlıkları nedeniyle sürekli bir hızlanıp bir yavaşlıyorlardı. Bu da hem yakıt tüketimlerini artırıyor hem de trafik akışını bozuyorlar. Bu seyahatte bir kez daha fark ettiğimiz husus ise denetlemenin sürücü davranışları üzerinde ne kadar etkili olduğuydu. Eğitim-Denetleme-Ceza üçlüsü olmadan trafik sorununu çözmek mümkün değil. Ziya Paşa’nın söylediği gibi; Nush ile uslanmayanın hakkı tekdir, tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir.
Instagram: @halitbolkan
0 Yorum