İzmit’ten çıkan, Türkiye'ye adını duyurmuş ünlülerimizden bahsederken tabii ki ilk aklıma gelen çocukluğumdan beri hayranı olduğum, sayesinde hiçbir Beşiktaş maçını kaçırmadığım, sadece Beşiktaşlıların değil tüm Türk halkının sevgisini, sempatisini kazanmış İzmit sevdalısı Metin Tekin oldu.
Bizi İstanbul'daki evinde çok güzel ağırlayan sevgili Metin Tekin ile Kocaelispor'dan Beşiktaş'a uzanan yolculuğundan, Metin - Ali - Feyyaz'lı altın çağ dönemlerinden, “günümüzde futbol” ve tabii ki İzmit hakkında çok keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.
Bu projede bana destek olan İzmit Gazoz’un sahibi sevgili Tolga Bozüyük arkadaşıma desteklerinden dolayı sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.
Bu arada siz sevgili okurlar yazıya geçmeden önce bir itirafım olacak… Sevgili Metin Tekin beyin kanaması geçirdiği dönemde İzmit'teki evinde istirahatteyken onu görebilmek için 5 saat evinin önünde beklediğim doğrudur (gülüyor). Keyifli okumalar…
Merhaba Grey sayfalarına hoş geldiniz. Türkiye'de “Sarı Fırtına” lakabıyla sizi bilmeyen yoktur. Grey okurları için bize Metin Tekin'den kısaca bahseder misiniz?
Merhaba 1964 yılında İzmit'te doğdum. İlk, orta ve liseyi İzmit'te okudum. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Bölümü’nü bitirdim. Evli ve 2 çocuk babasıyım. Kocaelispor Genç Takımı’nda futbola başladım. 1982 yılında Genç Milli Takım’a seçildim. Orada Beşiktaş'ın beni izlemesi ile Beşiktaş'a transferim gerçekleşti.
1982 - 1997 arasında Beşiktaş'ta oynadım. 5 Lig şampiyonluğu, sayısını bilmediğim Türkiye ve Cumhurbaşkanlığı kupaları kazandık. 1997'de futbolu bıraktım. 1999 -2000 yılında Erdoğan Hoca’nın yardımcı antrenörü olarak Samsunspor'da antrenörlük hayatım başladı. Daha sonra sırasıyla Gaziantep, Malatyaspor Gençlerbirliği'nde yardımcı antrenör, Çanakkale Dardanel, Altay takımlarında teknik direktörlükten sonra 2005 yılında Milli takımlara girdim. 5 sene Fatih Terim'in yardımcı antrenörlüğünü yaptım. 2008'de Avrupa Şampiyonası'nda yer aldım.
Şu an yapmış olduğunuz işten bahseder misiniz?
2010 yılında teknik adamlığı bıraktıktan sonra kendi isteğimle farklı bir hayata geçmek istedim yani biraz kendime ait zamanı seçtim. İkinci evliliğimi yaptım, ikinci çocuğum oldu ve yorumculuk hayatım başladı. Tam 11 yıldır TRT 1, NTV Sports, Bein Sports gibi çeşitli televizyonlarda, çeşitli mecralarda yer aldım. Şu anda da NTV Spor'da futbol yorumculuğu yapmaktayım. Kendi penceremden futbolun teorisini, futbolun ne olduğunu anlatmaktayım. Türkiye Ligi ve diğer futbol olaylarını da kendi açımdan yorumlamaktayım.
Beşiktaş denince hala küçüğünden büyüğüne efsane Metin-Ali-Feyyaz üçlüsünü bilmeyen yoktur. Bu başarıyı nasıl sağladınız?
Metin -Ali- Feyyaz isimlerinin taraftarların dilinde tezahürat olması Adana Demirspor maçı ile başlamıştır. 1988-89 sezonuydu. Adana Demirspor maçında hala kırılamayan bir rekor vardır. Orada 4 golü Ali, 3 golü Feyyaz, 3 golü ben atmıştım. Daha sonra Karşıyaka maçında 1 gol ben, 1 gol Ali, 2 gol Feyyaz atmıştı. Böylece taraftarlar tarafından o meşhur beste oluştu “1-2-3 yetmez” ile başlayan ve bizi fenomen hale getiren. O dönem Beşiktaş'ın çok başarılı olduğu dönemlerdi. 5 Lig şampiyonluğu gelmişti. Beşiktaş'ın portresi, çehresi çok değişmişti. O dönemde yer almak üçümüz içinde dönüm noktalarından biridir.
Sizin döneminizde futbolun ve eğitimin bir arada gidebileceğini gösterdiniz. Şu an bu durum aynı mı devam ediyor? Bu doğrultuda gençlere tavsiyeleriniz nelerdir?
Evet, benim böyle bir şansım oldu. Çünkü benim iki türlü çevrem vardı. Bir çevrem futbol talep ederken diğer çevrem ise eğitimin daha önemli olduğunu savunuyordu. Ben Kocaelispor'da başlayıp Beşiktaş’ta sürdürdüğüm kariyerim devam ederken aynı zamanda İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde maliye okuma şansım da oldu. Ama bugün baktığınızda üst düzey bir futbolcunun eğitimle beraber futbolu götürebilmesi mümkün değil. Bunun sebebi gençlerimizin eğitim anlamında eksikliğinden değil, şu an futbolun çok büyük bir sektör haline gelmesi ve böyle bir zamanı yakalayamamasından kaynaklanıyor. Yani bu zamanda ikisini bir arada götürebilmeleri ne yazık ki mümkün değil. Bu da mesleğin gerçeği, bunu özellikle belirtmek isterim.
Gençlere tavsiyem; futbola tutku ile bağlı değilseniz futbolu seçmeyin. Çünkü binlerce, yüz binlerce çocuk bu yarışa başlıyor ama çok az sayıda genç profesyonel futboldan para kazanır, kendini geçindirebilir hale geliyor. Elit sporcu yetiştirmek açısından değil de, gençlerimizin “futbolcu olacağım” hayaliyle çıktıkları bu yolda bıraktıkları eğitimler sonucu kaybolan gençler haline gelmesi çok üzücü ve bu noktada futbolun okullara girmesi çok önemli bir konudur. Umarım bir gün okul ve futbolun iç içe olduğu bir yapı oluşturabiliriz.
Sizin döneminiz ve şimdiki futbol anlayışını karşılaştırırsanız neler söylemek istersiniz?
Şimdiki futbolla bizim zamanımız arasında tabii ki çok farklılıklar var. Daha iyi ya da kötü olarak nitelendirmiyorum. Sadece futbol olarak da değil birçok olgu, bakış açısı değişti. Eskiden futbol pazarlamaya çalışılan bir üründü. Şimdi koskoca bir ürün olarak futbolun üzerinden birtakım şeyler pazarlanmaya çalışılıyor. Futbol artık çok büyük bir ekonomik güç, çok büyük bir sektör haline geldi ama tabii ki bizim döneme göre profesyonelliğin çok daha önde olduğunu söyleyebilirim.
Perde arkasında kalmış unutamadığınız bir anınızı paylaşabilir misiniz?
Benim asla unutamayacağım bir taksici hikâyem vardır. 18 yaşında Galatasaray ile oynadığımız ilk Beşiktaş maçına çıktım. O maçta 2 gol atmıştım. Maç bitti, maç sonrası İnönü’den Beşiktaş iskelesine doğru yürürken taksici bir arkadaş beni durdurdu ve maçın kaç kaç bittiğini sordu. Tabi o zamanlar daha 18 yaşındayım ve kimse beni tip olarak tanımıyor. Ben de “2-2 bitti abi” dedim. “Beşiktaş'ın gollerini kim attı?” diye sordu. Durdum şöyle ne diyeceğimi şaşırdım ve “ben attım abi” dedim. Adam bana bir sinirlendi “ya kardeşim sana adam gibi soru soruyoruz sen ne diyorsun?” deyip camı kapatıp, sinirlenip gitti. Bu anıyı hiç unutamam. Çünkü gerçekten “Metin attı” kelimesi bana çok saçma gelip “BEN attım” deyişim ve onun bunu ciddiye almayıp, üstüne sinirlenip gitmesini unutamıyorum. (gülüyor).
Bu güzel sohbet için sizlere çok teşekkür ediyor ve son sorumuza geçiyoruz. Hayal ettiğiniz yaşam ile şu an yaşadığınız hayat örtüşüyor mu? Yani hayallerinize kavuşabildiniz mi?
Kesinlikle örtüştüğünü söyleyebilirim. Benim hayalim futbolcu olmaktı. Özellikle Kocaelispor'da futbolcu olmaktı. Bunu daha da geliştirip 3 büyüklerden Beşiktaş'ta oynama şansım oldu. Bununla beraber eğitimimi de tamamladım. Dışarıdan baktığınızda birçok şeyi gerçekleştirmiş, hayallerine kavuşmuş biri olarak görebilirsiniz ama tabii ki benim de çok keşkelerim var bu hayatta. Benim yeteneklerimle kıyaslanıldığında çok daha başarılı bir futbol hayatım olabilirdi. Teknik anlamda çok daha fazla gol sayısına sahip olabilirdim. Her ne kadar hayallerime kavuşmuş olsam da insan kendi kendine kaldığında bu keşkeleri düşünmeden edemiyor.
0 Yorum