İŞ DÜNYASININ GÜÇLÜ VE AYAKTA DURAN FİRMALARA İHTİYAÇ DUYDUĞUNU BELKİ DE EN ÇOK BU DÖNEMDE ANLADIK. FAKAT AİLE ŞİRKETLERİNDE KRONİKLEŞEN BİR GÜÇ KAYBI RAHATSIZLIĞI HER DÖNEM SÖZ KONUSUDUR. NEDİR BU KRONİKLEŞEN GÜÇ KAYBI DERSENİZ; ELBETTE AİLE ŞİRKETLERİNDE SÜREKLİLİK SAĞLANMAYA ÇALIŞIRKEN ORTAYA ÇIKAN O YAPI TAŞI KAYBIDIR. YANİ BİR FİRMA KURUYORSUNUZ, EKİBİNİZ VE EKİPMANINIZ SİZİNLE BERABER BÜYÜYOR, GELİŞİYOR BU SİSTEMİ AYAKTA TUTMAK İÇİN ÇABA HARCARKEN DEVAMLILIĞINI DA KENDİ ÇOCUKLARINIZ GETİRSİN İSTİYORSUNUZ. PEKİ BU SİSTEM NASIL HASAR ALMADAN DEVAM EDER? BİR AİLE ŞİRKETİ NASIL SENELER GEÇSE BİLE GÜCÜNÜ KORUR VE GELİŞİM GÖSTERİR? İŞTE TÜM BUNLARIN CEVABI EĞİTMEN VE DANIŞMAN DENİZ ÇAĞLA GENÇTÜRK’TE!
Klasik soruyla başlayalım. Sizi biraz tanıyalım, neler yaptınız ve şu an neler yapıyorsunuz?
Kocaeli Üniversitesi İşletme Bölümü mezunuyum. Aynı üniversitede ‘’Yönetim ve Organizasyon’’ üzerine yüksek lisansımı tamamladım ve bitirme tezimi de ‘’Aile Şirketlerinin Büyümesi ve Kurumsallaşması’’ üzerine yazdım. Okulum bitince inşaat alanında faaliyet gösteren aile şirketimizde 10 yıl yöneticilik yaptım. Daha sonrasında dış ticaret, kadın giyim gibi alanlarda kendi işlerimi kurdum, bir süre devam ettim ama çocuklarım çok küçük olduğundan biraz ara vermek istedim. Sonra özel sektöre bir hastanede Kalite Uzmanı olarak görev alarak geçtim. Hemen ardından formasyon alıp eğitmenlik yapmaya karar verdim; çünkü zaten eğitmen olmak istiyordum. Çalıştığım kurumda çalışanlara eğitim vererek başladım. Eğitim alanında devam etmek istediğim için sonrasında Doğa Koleji ile yollarımız kesişti. Doğa Koleji’nde öğretmenlik yapmaya başladım. Gençlerin enerjisini sevdiğim için hâlâ orada, lise bölümünde, öğrencilere dersler veriyorum. Bir yandan da kurumlara eğitimler veriyorum. Benim asıl yaptığım iş; kurumda neyin eksik olduğunu, neye ihtiyaç olduğunu tespit etmek. Bu eksik genelde eğitim oluyor. ‘Eğitim ihtiyacı analizi’ yaparak işe başlıyorum. Bazen yöneticide eksiklikler oluyor, bazen çalışanlarda eksiklikler oluyor. Sorun varsa sorun tespiti yapıyorum, ya da daha iyi nasıl olabilir, ona bakıp iyileştirme yapıyorum.
Hayatınızın bu döneminde neler yapıyorsunuz?
Pandemiden önce yüz yüze vermiş olduğum eğitimler vardı. Bu eğitimlerin bazıları şu an online devam ediyor. Aslında yöneticilere ve çalışanlara eğitim veriyorum. Yöneticilere yol gösteriyorum diyebilirim. Zaten aile şirketlerinde edinmiş olduğum bir tecrübe var ve yöneticilik yapmış olduğum için danışmanlık yaptığım firmalara; nasıl yöneticilik yapmaları gerektiği, çalışanlara nasıl iş yaptırabilecekleri ya da oranın verimini nasıl arttırabilecekleri ile ilgili yön gösteriyorum. Genelde çalışanların tutum ve davranışlarıyla ilgili eksiklikleri oluyor. Ben teknik eğitim vermiyorum ama tutum ve davranışla, duruşla, ifadeyle ilgili ya da kendi aralarında birimler arası koordinasyon sıkıntıları yaşayan şirketlerin imdadına yetişiyorum.
Eğitim ihtiyacı analiziyle birlikte bu sıkıntıları giderebilecek çözümler tamamen bilimsel yöntemlerle belirlenip sonrasında kendim verebildiğim eğitimleri kendim veriyorum, kendim veremediğim eğitimler için eğitmen arkadaşlarımdan destek alıyorum. Mesela ‘’Finansal Okuryazarlık Eğitimi’’ ile ilgili destek alabilirim; çünkü bu konu çok alanım değil. Ama kendi alanımla ilgili eğitimleri danışmanlık süresi içerisinde birebir, kendim veriyorum. Aynı zamanda dışarıdan böyle bir talep geldiğinde, eğitim ile ilgili bir portföyüm var tabii ki, verebildiğim eğitimlerim var. O eğitimin ne işe yaradığı, o eğitimi aldıktan sonra ne gibi değişiklikler olması gerektiği önemli; çünkü ben faydaya çok inanıyorum, sonuç odaklılığa inanıyorum. Verilmiş eğitimden sonra gözlem yapılması lazım. Eğitim ne kadar işe yaradı, personelde ne gibi değişiklik oldu? Aslında birazcık onun içerisinde kalıp gözlemlemeyi ve sonuçları görmeyi de tercih ediyorum.
Bir kişi, size ihtiyacı olduğunu nasıl anlayabilir?
Bir kere eğer verim problemi varsa, kâr elde edip etmediğinden emin değilse, maliyetler düşürülemiyorsa, özellikle çalışanlarla ilgili sıkıntılı bir iletişim problemi varsa; ya da müşteri memnuniyeti yetersizse vb durumlarda ihtiyaç ortaya çıkabiliyor. Bir kere gelen müşteri bir daha gelmiyorsa orada bir sorun var demektir veya biz kazancımızdan memnun değilsek, oranın veriminden memnun değilsek, çalışanların veriminden memnun değilsek, bir aidiyetlik yaratamadıysak, örgüte bağlılık yoksa, çalışanlarımızda bunu göremiyorsak, bunlar önemli sorunlar. Bana göre çalışanlar örgüte bağlı olmalı, örgütü sevmeli. İletişim problemleri varsa, yönetici iş yaptıramıyorsa, çalışanlarını motive edemiyorsa ki ben bu alanda devreye giriyorum, bir şeyler yolunda değil demektir.
Özellikle değinmek istediğim bir konu var: Kavramlar karışıyor, mentorluk, süpervizörlük, danışmanlık gibi birçok kavram çıktı. Biraz spiritüel olgularla yönetim bilimi karıştırılıyor. Yönetim bir bilimdir, yönetim bir disiplindir. Başka disiplinlerle ilişkisi olan, başka disiplinlerle bağı olan bir bilimdir. Yönetimin teknik yönleri vardır. Mesela bazen görüyorum; sektörde hiç yöneticilik yapmayan biri, birçok arkadaşımı da tenzih ediyorum, yönetici koçluğu eğitimi veriyor. Hiç yöneticilik yapmayan birinin yöneticiliğin teknik tarafından haberdar olduğunu düşünmüyorum, bunu bildiğini düşünmüyorum. Koçluğu çok iyi biliyor olabilir; yönlendirme, süpervizörlük ya da mentorluk adına ne deniyorsa bunları yapıyor olabilir ama yönetim biliminin yönetici tarafından edindirilmesi gereken bir şey olduğunu düşünüyorum; çünkü bunlar tecrübe ve teknik bilgiler içeren durumlar.
Az önce benim size ihtiyacım olduğunu nasıl anlayabilirim diye sordum. Şimdi ben size ulaştım, ben sizden bir hizmet almak istiyorum. Bu proses nasıl işliyor?
Danışmanlık istediğini söyleyen firma, bana maille ya da telefonla ulaşıyor. Ben, önce sektörüne bakıyorum. Hangi sektörde, nasıl işler yapıyor? Biraz tanımam lazım. Aile şirketleri bana çok geliyor; çünkü ben bu alanda tecrübe sahibiyim. Hem tezimi yazdım hem aile şirketi yönettim. Hem alaylıyım hem kitaplıyım diyorum. Anne, baba, çocuk atışmaları, biraz kuşak çatışmaları, kardeşler arası çekişmeler olabiliyor. Öncelikle sektöre bakarak eksikleri yani aslında bu işletmenin asıl kurucusuyla veliaht olacak kişi aynı şeyi istiyor mu?
Belki tamamen farklı şeyleri istiyor olabiliyorlar, onlarla iletişim kurma yöntemlerimiz farklı olmalı. Bu arada veliaht koçluğu hizmeti veren ve şu aralar içinde benim eğitim videolarımın da olacağı www.veliahtakademi.com sitesini kuran Tunç Vidinli Hocam var. Onunla birkaç ay önce İzmit’te veliaht koçluğunu başlattık. Buradaki veliahtları geleceğin yöneticileri olarak hazırlıyoruz. Bunu da ayrıca belirtmek istedim; çünkü veliaht yetiştirmek ayrı bir olay.
Ben önce şirketi tanıyorum. Yönetici ne olmasını istiyor, neden memnun değil, ne konuda sıkıntısı var, ne konuda yardım istiyor. Bir kere somut sonuçları görebileceği, verimi gerçekten arttırabileceği, maliyeti gerçekten düşürebileceği, çalışanlardan yüksek verim alabileceği sonuçlara ulaşmaya çalışıyoruz.
Onun da ne kadar sürede olacağı; yöneticinin ne kadar istediğiyle, benim oraya ne kadar inandığımla doğru orantılı gidiyor. Sadece benim inanmamla, yöneticinin istemesiyle olmuyor. Fikir birliğine varmamız lazım. Aynı şeyleri istememiz lazım. Kesinlikle çabalamak gerekiyor. Çalışanlarda aynı isteği oluşturmak, veliahtlar varsa onları da bu düşünceye hazırlamak gerekiyor. Kurumsallaşma öyle çok kolay; tabelayı değiştirerek ya da ne bileyim üç tane şube açarak olmuyor.
Kurumsallaşma, insanın olmadığı yerlerde sistemin işleri yürütebildiği bir yöntem. Sistem kurmamız lazım. Aslında ben o şirkete, o kuruma bir sistem getiriyorum. Orayı bir sistemler bütünü halinde değerlendirip, işlerin bir insan olmadığında ya da onun yerine bakacak birisi de olmadığında tıkır tıkır yürüyebilmesini sağlıyorum.
Bunlar da haliyle çalışanların işlerini benimsemesine, şirketin sürekliliğine, cironun artmasına, kalitenin artmasına, müşterinin memnuniyetinin artmasına, artık daha fazla müşteriye ulaşmaya gibi artı değerler katıyor. Peki bu danışmanlığı ya da bu hizmeti sizden aldıktan sonra bir takip süreci oluyor.
Tabii ki danışmanlık veriyorsam zaten ben bırakmıyorum, neden bırakmıyorum; çünkü sonuçları benim görmem lazım, ara ara gitmem lazım, izlemem lazım. Söylediğim şeyler yapılıyor mu ya da fikir birliğine vardığımız konularda aynı şekilde istikrar devam ediyor mu bunu görmem lazım. Sadece eğitim de alabilir. Ben orada sadece eğitim de verebilirim. Biz çalışanlarımıza eğitim vermek istiyoruz derlerse mesela, ‘Etkili İletişim ve Beden Dili’, ‘Etkili Geribildirim’ ya da ‘Aile Şirketlerinde Kurumsallaşma’ gibi birtakım eğitimlerimiz var. ‘Tasarım Odaklı Düşünme’ eğitimi var, bazı yerler
bunu da talep ediyor. Son yıllarda çok revaçta olan bir eğitim, çünkü yaratıcılığı destekleyen, sorun çözmeye yönelik, bir yerde bir sorun varsa bunu nasıl çözebiliriz, ne tür yöntemlerle çözebiliriz diye soran ve prototiplerle kullanıcıya test ettirilerek kullanıcıdan fikir alınan bir yöntem. Büyük firmalar şu an iş ilanlarında bile ‘TOD’ hakkında fikir sahibi olan diye aramaya başladı.
Bunu talep eden firmalar var. Sadece çalışanlara eğitim de verebilirim ki şu an bazı aracı kurumlarla, birçok eğitim firmasıyla çalışıyorum. Beni arıyorlar, ben firmaya gidiyorum, eğitimimi veriyorum, geliyorum. Bunu da yaptığım oluyor. Aracı firmalarla da yaptığım oluyor, bireyselde de yaptığım oluyor. Hem eğitim verip danışmanlık yapabiliyorum hem sadece eğitim verebiliyorum ama her iki durumda da sonucu gözlemlemeyi tercih ediyorum.
Şu an aktif olarak hangi eğitimleri veriyorsunuz? Malum pandemi dönemindeyiz bu eğitimlerin hepsini de online olarak alabiliyor muyuz?
Tabii ki, çok uzun eğitimler var mesela ‘Aile Şirketlerinde Kurumsallaşma’ dediğim eğitim, 6 saat sürüyor ve yüz yüze olmasını tercih ediyorum. O yüzden bunu online olarak vermek çok sağlıklı bir sonuç getirmeyecektir ama bir saate, bir buçuk saate sığdırabildiğim eğitimlerim var. Bunların başında en önemsediğim eğitim, ‘Etkili İletişim ve Beden Dili’ eğitimi, çünkü doğru iletişim kuramıyoruz, beden dilini doğru kullanıp doğru okuyamıyoruz. Beden dilini yanlış kullandığımız için iş hayatında bu, çok yanlışlar yaptırabiliyor. Bir diğeri ‘Etkili Geri Bildirim Eğitimi’ etkili geri bildirim yapamadıkları için çalışanlara iş yaptıramayan ve bunun farkında olamayan yöneticiler var. ‘Ben yöneticiyim ama söylediklerim yapılmıyor, bunu nasıl engelleyeceğim?’ diyen yöneticilere ve astları olan tüm çalışanlara tavsiye ediyorum. Sektöre göre vermiş olduğum eğitimler var mesela hastanelere verdiğim ‘Sağlıkta İletişim Eğitimi’ ‘ Cv Oluşturma ve Mülakat Teknikleri Eğitimi’ var bunu gençler için öneriyorum, yine online olabiliyor. İş kurmak isteyen, girişimci olmak isteyen kişilerin nereden başlayacaklarını bilemedikleri süreçte ‘Girişimcilik’ eğitimi ile destek oluyorum.
Girişimci olmak isteyen kişi iş fikrini bana söylüyor, ben onun iş fikrini nasıl hayata geçirebileceği ile ilgili ona tamamen teknik bilgiler veriyorum.
Bu çok uzun bir konu, girişimcilik kolay bir mesele değil ama girişimcilik sohbetleri adı altında workshoplar ve ufak tefek eğitimler düzenlemiştim. Girişimci olmak isteyen kişi iş fikrini bana söylüyor, ben onun iş fikrini nasıl hayata geçirebileceği ile ilgili ona tamamen teknik bilgiler veriyorum. İşi nasıl kurabileceği, nasıl sürdürebileceği, o alanda girişimde bulunmadan önce nelere dikkat etmesi gerektiği, nelere sahip olması gerektiği ile ilgili çeşitli fikirler verebiliyorum. ‘Stres Yönetimi Eğitimi’ var. Bunu şirketler özellikle son zamanlarda çok sorar oldu ve yaptığım anketlerde de üst sıralarda çıkıyor. Bunu insanların çok stresli olmasına bağlıyorum. Stres yönetimi ile stres yok olmuyor, stres hemen yok olan bir şey değil ama yönetebiliyoruz. Ne kadar stresli olduğumuzu puanlarla görebiliyoruz ve bunlarla nasıl baş edebileceğimizi yine puanlarla gösterdiğim ufak tefek çapraz uygulamalarla ‘böyle bir stresin varsa şunu yapabilirsin’ gibi yöntemler sunduğum, yine online olabilecek bir eğitim. ‘Akademik Rapor Yazma Eğitimi’ var, bu da online olabiliyor. Gençlere yönelik tez yazma, proje yazma vb. ödevleri varsa bir akademik araştırmayı nasıl yapmaları gerektiği, akademik yayının neler gerektirdiği, nasıl hazırlanması gerektiğiyle ilgili bir eğitim. ‘Yöneticilik ve Liderlik Eğitimi’ var, özellikle yöneticiler için liderlik özelliklerini nasıl edinebilecekleri, insanları nasıl etkileyebilecekleri üzerine bir eğitim. Yöneticilik ve liderlik aynı şey değil. Lider doğmuyoruz belki ama yöneticilik için de birtakım teknikler öğrenilip hayata geçirilebilir.
‘Toplantı Yönetimi Eğitimi’ var. Toplantı tasarımı; şirketlerde gördüğüm en büyük sıkıntılardan bir tanesi yönetici çalışanları topluyor, brifing veriyor ve toplantı bitiyor. Aslında toplantı bu değil. Toplantı; yöneticinin sadece bilgi vermek için yapabileceği bir şeyse mail atabilir ve biz de onu uygularız değil mi? Çünkü böyle şirketlerde zaten yönetici ne derse oluyor. Toplantı; çalışanların bireysel olarak söz haklarının olduğu, memnuniyetlerin ya da sıkıntıların dile getirebileceği ancak kişilerin değil, daha çok sistemin konuşulduğu bir şekilde olmalı. Bu eğitimi aldıktan sonra beni arayıp ‘biz şimdiye kadar böyle toplantı yapmıyorduk, şimdi artık sizin sayenizde toplantılarımız çok verimli geçiyor’, diyorlar. Çünkü kararlar ve sıkıntılar toplantılarda ortaya çıkar. Bir çalışan toplantıda konuşmazsa senin o sıkıntıdan hiç haberin olmayabilir. Böylece her şey çok güzel gidiyor zannedebilirsin. Bu büyük problem.
‘Örgüt Kültürü ve Örgüte Bağlılık Eğitimi’ var, bu online olmaz. Önemsediğim eğitimlerimden biri olduğu için söylüyorum. Özellikle aile şirketlerinde bir kültür var. Ailenin gelmiş olduğu memleket olabilir, gelenekler olabilir, aile bireylerinin hayata bakış tarzı olabilir... Bu kültürle çok bağdaşmayan fikirler, düşünceler getirilirse işin içinden çıkılmaz hale geliyor. Burada örgüt kültürü, örgütün gelmiş olduğu aile bağları, bir hikâyesi varsa bu hikâyenin nasıl oluştuğu, kurucusunun hikâyesi ve bunların hepsinin de içinde bulunduğu, çalışanları şirkete ve kuruma bağlayacak, çalışanlarda bir sempati yaratacak, çalışanların örgüte karşı sorumluluklarını yukarı çıkarabilecek bir misyon, vizyon çalışması yapıyorum. Bunları biraz uyumlaştırma ve aynı paydada buluşturabilme çalışmaları yapıyorum.
Son olarak ben şunu sorayım: Bu biraz klasiktir hem de merak ettiğim bir soru kitlesidir. Aklınıza gelen, sizin yaşadığınız, işinizle alakalı en ilginç hikâye nedir?
Yıllar öncesinde muhasebe bölümünde görev yapan bir çalışanımız, özünde çok çalışkan, yetenekli, konuşkan bir insan ama çok kritik çok büyük hatalar yapıyordu, vasıfları çok iyi fakat evraksal işlerde yaptığı hatalardan dolayı parasal sıkıntıya giriyorduk, verilen sözler tutulmuyordu, yanlış veriler giriliyordu vb. İcra kurulunda işten çıkarmakla ilgili bir konu oldu, çıkaralım dediler, ben karşı çıktım, çünkü ben de ailenin bir bireyiydim, söz hakkım vardı, yeni yönetici olmuştum, o kişiyi de seviyordum, bırakmak da istemiyordum. Ben, “Bölümünü değiştirmek istiyorum. Başka bir bölümde deneyelim.” dedim; çünkü şirketimizin farklı alanları, farklı bölümleri vardı. O kişiyi muhasebeden alıp o zamanki yapı denetim yaptığımız işin laboratuvar kısmına, insanlarla daha iç içe olabileceği bir yere koyduk. O laboratuvar da kendi yağıyla kavrulan bir şirketti. Muhasebeye de başka birini aldık.
Bir süre sonra laboratuvarda çok başarılı oldu; çünkü veri girişini ondan aldık, sadece insanlarla sohbet ettiği, insan ilişkilerini konuşturabildiği, işleri toparladığı yani sayısal yerden alıp daha sözel bir yere koyduk. Çok başarılı oldu. Kendi iş almaya başladı, yükseltti, bize o dönemde çok paralar kazandırdı. Ön yargılı olsaydık, o kişiden vazgeçseydik, işten çıkartsaydık, belki böyle bir şey elde edemeyecektik. Yatkınlık ve istek birlikte olmalı İnsanın neye yeteneği olduğu, neye yatkınlığı olduğu önemli. Yatkınlık ve yetenek istekle birleşecek. Yine hayal tacirlerinin sürekli insanlara verdiği içi boş bir mesaj var ‘’İstersen Yaparsın’ diye. Böyle bir şey yoktur, elbette başaranlar istekli olanlardan çıkar ama yatkınlık da çok önemlidir. Prof. Dr. Acar Baltaş hocanın bir konuşmasında yer verdiği hikayede, finale hep siyahilerin kaldığı ve başarılı olduğu koşu yarışı fotoğrafı koymuş ve diyor ki ‘bu fotoğrafa baktığımızda hepsi siyahi, o zaman beyazlar yeterince istemiyor, çünkü fotoğrafta hiç beyaz yok’. Öyle mi? Hayır, öyle değil. Siyahilerde hızlı koşmayı sağlayan bir gen varmış. O kategoride siyahilerin başarılı olmasının sebebi bir genmiş, bu bir yaratılış. Birazcık yetenek, birazcık ve yatkınlık o işi istemek ile birleştiğinde ancak ortaya çıkan başarıdan söz edebiliriz. Bu örnekten çok etkilenmiştim.
Yatkınlık ve istek birlikte olmalı
İnsanın neye yeteneği olduğu, neye yatkınlığı olduğu önemli. Yatkınlık ve yetenek istekle birleşecek. Yine hayal tacirlerinin sürekli insanlara verdiği içi boş bir mesaj var ‘’İstersen Yaparsın’ diye. Böyle bir şey yoktur, elbette başaranlar istekli olanlardan çıkar ama yatkınlık da çok önemlidir. Prof. Dr. Acar Baltaş hocanın bir konuşmasında yer verdiği hikayede, finale hep siyahilerin kaldığı ve başarılı olduğu koşu yarışı fotoğrafı koymuş ve diyor ki ‘bu fotoğrafa baktığımızda hepsi siyahi, o zaman beyazlar yeterince istemiyor, çünkü fotoğrafta hiç beyaz yok’. Öyle mi? Hayır, öyle değil. Siyahilerde hızlı koşmayı sağlayan bir gen varmış. O kategoride siyahilerin başarılı olmasının sebebi bir genmiş, bu bir yaratılış. Birazcık yetenek, birazcık ve yatkınlık o işi istemek ile birleştiğinde ancak ortaya çıkan başarıdan söz edebiliriz. Bu örnekten çok etkilenmiştim.
Adres: Yapıgüç İş Merkezi, Cumhuriyet Cad., Rauf Orbay Sok., N:11 K:3 İzmit Kocaeli
İletişim: 0(262) 322 07 72
Instagram: denizcaglagencturk
mail: deniz@yapiguc.com.tr
Linkedin: Deniz Çağla Gençtürk
0 Yorum